2. Bölüm

3.3K 95 16
                                    


Babam, Oratorienlerin öğretimi konusunda birtakım kuşkulara kapıldı. Paris'te, Marais'de bulunan bir kuruma yerleştirmek üzere gelip beni Pont-le-Voy'dan aldı. On beş yaşımdaydım. Bilgi durumum incelenince, Pont-le-Voy'un retorik sınıfı öğrencisinin üçüncü sınıfa girmesi uygun görüldü. Ailede, okulda, kolejde duyduğum acıları, Lepître Pansiyonu'nda geçen günlerimde yeni bir biçim altında buldum. Babam hiç para vermemişti. Büyüklerim, beslenip giydirilebileceğimi, Latinceyle karnımı tıka basa doldurabileceğimi, Yunancayla adamakıllı doyabileceğimi düşünmüşlerdi anlaşılan, böylece bütün sorunu çözmüşlerdi. Kolej yaşamım boyunca, yaklaşık bin arkadaş tanıdım, böyle bir ilgisizlik örneğiyle hiçbirinde karşılaşmadım. Bourbonlara bağnazca bağlı olan Mösyö Lepître'in, sadık kralcıların Kraliçe Marie-Antoinette'i Temple'den kurtarmaya çalıştıkları sıralarda babamla ilişkileri olmuştu; yakınlıklarını tazelemişlerdi; bunun için Mösyö Lepître babamın unutkanlığını düzeltmek zorunda olduğuna inandı, ama bana aydan aya verdiği para pek azdı, ailemin niyetlerinden habersizdi. Pansiyon, eski Joyeuse konağıydı; bütün beyzade konutlarında olduğu gibi, burada da bir kapıcı kulübesi bulunuyordu. Öğretmen yardımcısının bizi Charlemagne Lisesi'ne götürdüğü saatten önceki teneffüs sırasında, zengin arkadaşlarımız, Doisy adındaki kapıcımıza öğle yemeğine giderlerdi. Mösyö Lepître, Doisy'nin, öğrencilerin üzerine titremeyi çıkarlarına uygun buldukları bu gerçek kaçakçının, yaptığı ticareti bilmiyor ya da buna göz yumuyordu. Bu adam yoldan sapmalarımızın gizli kâhyası, geç dönüşlerin sırdaşı, yasak kitap kiralayıcılarla bizim aramızda bir aracıydı. Bir fincan sütlü kahveyle kahvaltı etmek, Napoléon döneminde sömürgelerden gelen malların çok pahalı olmasından ileri gelen, aristokratça bir zevkti. Şeker ve kahve kullanma ana babalar arasında nasıl bir lüks sayılıyorsa bizim aramızda da, özenme eğilimi, oburluk, modaya kapılma, yetmezse, bir tutku bile doğurabilecek kurumlu bir üstünlük belirtisiydi. Doisy bize kredi açıyordu, hepimizin de öğrencilerin onur sorunlarına değer vererek borçlarını ödeyen kız kardeşleri, halaları, teyzeleri bulunduğunu düşünmekteydi. Büfenin hazları karşısında uzun zaman direndim. Yargıçlarım baştan çıkarmaların gücünü, ruhumdaki kahramanca dayanma isteğini, uzun direncim sırasında bastırılan kızgınlıkları bilselerdi, gözyaşlarımı akıtacak yerde, kurularlardı. Ama bir çocuktum daha, başkasının horgörüsünü hor gördüren o ruh büyüklüğüne aziz olabilir miydim? Sonra toplum içinde görülen birçok kötü eğilimin de etkisinde kaldım herhalde, içimdeki istekler büsbütün artırdı güçlerini.

İkinci yılın sonuna doğru, annemle babam Paris'e geldiler. Geliş günlerini bana kardeşim bildirdi. Kardeşim Paris'te yaşıyordu ya, bir kez olsun beni görmeye gelmemişti. Yolculuğa kız kardeşlerim de katılmışlardı, Paris'i birlikte görecektik. İlk gün, Théatre-Français'e yakın olmak için, akşam yemeğini Palais-Royal'de yiyecektik. Bu umulmadık eğlence izlencesi beni pek sevindirdi, ama mutsuzluğa alışkın olanları pek çabuk etkileyen kasırga yeni sevincimi söndürüverdi. Doisy'ye 100 frank borçlanmıştım, bunu bildirmem gerekiyordu, yoksa parayı büyüklerimden kendisi isteyeceğini söyleyerek gözdağı veriyordu. Doisy'nin elçisi, pişmanlığımın açıklayıcısı, bağışlanmamın aracısı olarak kardeşimi seçmeyi düşündüm. Babam bir hoşgörü eğilimi gösterdi. Ama annem acımasız davrandı, koyu mavi bakışı dondurdu beni, korkunç kehanetler savurdu. "Daha on yedi yaşımda böyle çılgınlıklar yaparsam ileride ne olurdum? Gerçekten onun oğlu muydum? Ailemi batıracak mıydım? Tek kişisi ben miydim evin? Kardeşim Charles'ın seçtiği meslek, yüzkarası olduğum ailenin yüzünü ağartan davranışıyla şimdiden hak edilmiş, bağımsız bir gelir gerektirmiyor muydu? İki kız kardeşim drahomasız mı evleneceklerdi? Paranın değerini bilmiyor muydum, neye mal olduğumu bilmiyor muydum hiç? Şekerin, kahvenin eğitimime ne yararı vardı? Böyle davranmak, bütün kötü huyları öğrenmek değil miydi? Benimle karşılaştırılınca Marat bir melekti." Ruhumu dehşetle dolduran bu selin sarsıntısından sonra, kardeşim beni pansiyonuma götürdü. Les Frères-Provençaux'da bir akşam yemeğinden oldum, Britannicus'ta Talma'yı görmekten de yoksun kaldım. On iki yıllık bir ayrılıktan sonra, annemle ilk görüşmem böyle oldu.

Vadideki ZambakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin