17. Bölüm

292 18 5
                                    


Madam de Mortsauf'un yeniden doğuşu, çayırlar üzerinde mayıs ayının, güneşin ve suyun yıkılmış çiçekler üzerindeki etkileri gibi doğal oldu. Aşk vadimiz gibi, Henriette de kışını geçirmişti, yine onun gibi bahara doğuyordu.

Akşam yemeğinden önce, sevgili setimize indik. Burada, içinde yine bir hastalığın patlamak üzere olan tohumunu taşıyormuş gibi sessiz sessiz annesinin yanında yürüyen, eskisinden de bitkin bir durumda olan, zavallı çocuğunun başını okşayarak, hastanın başucunda geçen gecelerini anlattı bana. – Bu üç ay boyunca, tam ruhsal bir yaşam sürmüştü, öyle diyordu; bir gözü çocuğunda, bir gözü belirsiz bir yüzde, bir kulağı acılarını dinler, bir kulağı bir sesi duymaya çalışır durumda, karanlık bir sarayda yaşamıştı, sanki içinde ışıklar parlayan ve kendisine yasak şenlikler verilen, tantanalı salonların kapısında durmuş, içeri girmeyi göze alamamıştı. Yalnızlığın esinlediği, ama hiçbir ozanın yaratmadığı türden şiirler söylemişti; saflıkla, en ufak bir aşk kalıntısı, en ufak bir şehvet düşüncesi sezmeden, bir Frengistan gülü gibi Doğuluca tatlı şiirler olduklarını aklından bile geçirmeden söylemişti. Kont da yanımıza geldiği zaman, kocasına gururlu bir bakışla bakabilecek, oğlunun alnı üzerine kızarmadan bir öpüş kondurabilecek, kendi kendinden mağrur bir kadın olarak, aynı sesle sürdürdü konuşmasını.

Çok dua etmişti, yaşamasını isteyerek geceler boyunca kavuşmuş ellerinin altında tutmuştu Jacques'ı.

"Tanrı'dan onun yaşamasını istemek için tapınağın kapılarına dek gidiyordum," diyordu.

Hayaletler görmüştü; bunları bana anlatıyordu; ama o melek sesiyle şu eşsiz sözleri söylediği, "Ben uyurken yüreğim uyanık duruyordu!" dediği zaman, Kont sözünü keserek, "Yani, aşağı yukarı bir deliydiniz," diye karşılık verdi.

Sanki bu aldığı ilk yaraymış, on üç yıldan beri yüreğine ok saplamaya bu adamın hiç ara vermediğini unutmuş gibi, keskin bir acıyla sustu. Uçarken bir kurşunla vurulan yüce kuş, şaşkın bir karamsarlığa kapıldı.

"Daha neler, Mösyö," dedi az sonra, "sizin kafanızdaki yargıç tek sözümü bağışlamayacak mı? Zayıflığıma hoşgörü, kadın görüşlerime anlayış göstermeyecek misiniz hiçbir zaman?"

Durdu. Bu melek mırıldanmalarından dolayı şimdiden pişmanlık duyuyor, geleceği gibi geçmişini de bir bakışla ölçüyordu: Anlaşılabilir miydi? Zehirli bir söz fışkırtmayacak mıydı şimdi? Mavi damarları şakaklarında şiddetle oynadı, gözlerinden bir damla yaş çıkmadı, ama bu gözlerin yeşili solgunlaştı; sonra benim gözlerimde kederini büyümüş, duygularını anlaşılmış, ruhunu ruhumda okşanmış, her şeyden önce, saldırıcının gücünü de, niteliğini de tartışma konusu etmeden, sevgilisini yaralayanı sadık bir köpek gibi ısırmaya hazır, genç bir aşkın kızgın acımasını görmemek için gözlerini yere dikti. Bu dayanılmaz anlarda, Kont'un büründüğü üstünlük havasını bir görmeliydi; karısına üstün geldiğine inanır, sonra aynı düşünceyi yineleyen, aynı sesi veren balta vuruşlarını andıran, dizi dizi tümceler yağdırırdı üzerine.

Seyisinin çağırması üzerine, Kont ister istemez yanımızdan ayrıldığı zaman, "Yine hep eskisi gibi mi?" diye sordum.

"Hep öyle!" diye yanıtladı Jacques.

"Hep öyle çok iyi, oğlum," dedi Kontes, Jacques'a, böylece Mösyö de Mortsauf'u çocuklarının yargısından esirgemeye çalıştı. "Siz bugünü görüyorsunuz, dünü bilmiyorsunuz, babanızı yermeye kalkarsanız, ister istemez haksızlık etmiş olursunuz; ama kusurlu görmenin acısını tatsanız bile, aile onuru bu türlü gizleri en derin sessizlikte kefenlemeyi gerektirir."

Vadideki ZambakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin