49. Bölüm: ÇIPLAK RUHLAR

61.2K 3.5K 1.5K
                                    

Bölümde cinsel içerikli sahneler vardır. Belirttiğim sahneleri yaşı küçük ve rahatsız olan okuyucuların okumalarını tavsiye etmiyorum.

Bölüm şarkıları:

Nightwish - While Your Lips Are Still RedTokio Hotel - Don't Jump

(Dinlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum.)

           


Bu koskoca evrende, bir toz parçasından daha büyük değildik. Gezegenler, galaksiler ve evrenler. Biz büyük bir sonsuzluğun içinde var olan küçük varlıklardık. Kendimizi büyük sandığımız bu evrende aslında bir hiçtik. Savaşlar, katliamlar, soykırımlar... Bunların hepsi ne içindi? Güç mü yoksa para mı? Yoksa bunların hepsi içimizdeki vahşi yaratığı dışarı salmak için uydurduğumuz birer masal mıydı?

İnsanlar cani ve vahşi yaratıklardı.

Acı vardı, çok fazla acı. Ciğerlerime dolan hava dahi acı veriyordu. Boğazımda büyük bir yumru, vücudumda büyük bir sızı vardı. Sanki birbirine yapışmış gibi kapalı gözlerimi zorlukla araladım.

Bulunduğum yeri algılamaya çalıştım bir süre. Bir yataktaydım, kulağıma eşsiz bir piyano sesi doluyordu. Gözlerimi kırpıştırdım, ahşapla döşenmiş, kızıllığın kaplı olduğu bir odadaydım. Burası neresiydi? Ve daha da önemlisi ben buraya nasıl gelmiştim?

Anılar zihnime hızla sızarken en son ormanda bilincimi kaybettiğimi hatırladım. Demir, Korhan Karabatı ve Karan'ın yüzleri belirdi zihnimde tek tek. Demir, onu yakmıştım canlı canlı. Korhan Karabatı, babamdı ve bizi o yangının içinde bırakıp kaçmıştı Ve Karan, arkadaşım ve ağabeyim. O da yanmıştı canlı canlı. Yaşlar gözlerime dolarken ağlamamaya çalıştım. Yataktan kalkmak için bir hamle yaptım ki ayağıma giren ağrıyla dudaklarımdan acı bir inilti çıktı.

Üstüme baktım, kat kat battaniye vardı üstümde. Battaniyeleri attım üstümden, her tarafım kararmış ve yırtılmıştı. Yataktan kalkmaya çalışıcaktım ki odanın kapısı açıldı. İçeri giren kişiye dikkatlice baktım. Karşımda esmer, uzun boylu genç bir adam vardı. Koyu kahve gözleri üzerimde gezindi.

"Kimsin sen?" Dedim kendime gelmeye çalışarak.

"İyi misin?" Sorusunu duymamazlıktn geldim. Sorumu yineledim.

"Kimsin ve ben neden buradayım?" Yanıma yakınlaştı.

"Sakin ol. Bu sabah seni ormanda buldum. Çok soğumuştu hava ve sen baygındın. Hipotermi geçirmek üzereydin." Başta ürksemde, şuan daha temkinliydim. O kadar çok şey yaşamıştım ki artık kimseye güvenemiyordum. "Çok kötü haldesin, sıcak su var. İstersen bir duş al."

"Telefon, telefonun var mı?" Kafasını olumlu anlamda salladı.

"Şebeke sıkıntısı olsa da salonda çekiyor." Hızla ayağa kalkmaya çalıştım ki tekrar canım acıdı. Yanıma geldi, kolumu tutmak istedi ancak izin vermedim. Hemen Ilgar'ı aramam gerekiyordu. İyi olduğunu bilmem ve onunda benim iyi olduğumu bilmesi gerekiyordu.

Tek ayakla yürüyemeyeceğimi anladığımda karşımdaki yabancının yardımını kabul ettim. Koluna tutunarak odadan çıktım. Dar koridorda iki kapı daha vardı, dümdüz yürüdük. Şöminenin harıl harıl tutuştuğu salondaki bir koltuğa oturttu beni. Karşımdaki adam doğruları mı söylüyordu yoksa bir oyundan yeni kurtulmuşken başka bir pis oyuna mı giriyordum?

Uzattığı telefonu aldım. Ezbere bildiğim numarasını tuşladım, kulağıma götürdüm. Çaldı, çaldı ve tam ümidi kesmişken açıldı. Bir süre ses gelmedi ama onun nefes senini duydum ve dudaklarımdan ismi çıktı özlemle.

KİRALIK CEHENNEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin