XII

436 20 5
                                    

XII

Kolya prensi Liteynaya yakınlarında, kapısı sokağa açılan giriş katında, bilardo da oynanan bir kahveye götürdü. Ardalion Aleksandroviç buranın sürekli müşterilerinden biri olduğu için hemen sağdaki küçük odada, köşede küçük bir masada, önünde bir şişe, elinde de gerçekten Indépendance Belge, oturuyordu. Prensi bekliyordu. Onu görür görmez bıraktı elinden gazeteyi, heyecan içinde durmadan konuşarak bir şeyler anlatmaya başladı. Ama prens hemen hiçbir şey anlamıyordu anlattıklarından. Çünkü general hayli sarhoştu.

Prens kesti sözünü:

— On ruble yok bende. Şu yirmi beşliği buyurun, bozdurun, on rublesini kendinize alın, on beş rublesini bana geri verin. Başka param yok çünkü.

— A, elbette, kuşkunuz olmasın, hemen şimdi...

— Ayrıca bir ricam olacak sizden general. Nastasya Filippovna'nın evine gitmişliğiniz var mıdır?

General kendinden pek hoşnut, mağrur bir tavırla bağırdı:

— Benim mi? Benim ha? Birkaç kez gittim dostum, birkaç kez gittim! Ama sonra gitmez oldum, çünkü çirkin bir birlikteliği desteklemek istemedim. Kendiniz de gördünüz, bu sabah siz de tanık oldunuz: Bir babanın yapabileceği her şeyi yaptım. Yumuşak yürekli, hoşgörülü bir babanın, kuşkusuz... Ama şimdi bambaşka bir baba çıkacak sahneye. O zaman neler olacağını göreceğiz: Emektar, yaşlı bir asker mi boşa çıkaracak bu entrikayı, yoksa utanmaz arlanmaz kamelyalı bir kadın mı soylu bir ailenin içine girecek...

— Ben de size bir tanıdığı olarak bu akşam beni Nastasya Filippovna'nın evine götürüp götüremeyeceğinizi soracaktım. Bu akşam kesinlikle gitmem gerekiyor oraya. Bir işim var orada, ama içeri nasıl gireceğimi bilmiyorum. Bugün tanıştırıldım kendisiyle, ama davet etmedi beni. Bu akşam bir toplantı var evinde. Aslında kimi nezaket kurallarını çiğneyerek oraya gitmeye hazırım, isterlerse bana gülsünler, nasıl olursa olsun, yeter ki içeri gireyim...

General mağrur bir tavırla bağırdı yine:

— Siz de aynı benim gibi düşünüyorsunuz genç dostum, aynı... (Bu arada parayı alıp cebine indirirken ekledi:) Ben bu önemsiz para için çağırmamıştım sizi! Nastasya Filippovna'ya doğru çıkacağım seferde ya da daha doğrusu, Nastasya Filippovna'ya yapacağım saldırıda yanımda olmanız için çağırmıştım! General İvolgin ve Prens Mışkin! Ne düşünecektir acaba? Doğum gününde kibarca açıklayacağım ona son kararımı! Doğrudan değil de dolaylı olarak, ama sonuçta doğrudan gibi olacak. O zaman Gavrila da anlayacak ne yapması gerektiğini: Emektar babasını ve... nasıl desem... neyse işte, babasını mı, yoksa... Ama ne olacaksa olsun varsın! Çok iyi düşünmüşsünüz. Saat dokuzda gideriz. Daha zamanımız var.

— Nerede oturuyor?

— Buraya uzak. Bolşoy Tiyatrosu'nun yakınlarında, Mıtovtsova'nın evinde, hemen oracıkta, meydanda, ikinci katta... Bu akşam pek kalabalık olmayacak evi, doğum günü de boşuna yapılacak, herkes erken kalkacak...

Çoktan akşam olmuştu. Prens hâlâ oturuyor, generalin anlatmaya başladığı, ama hiçbirinin sonunu getiremediği sayısız öyküyü dinlemeyi sürdürüyor, bekliyordu. Prens geldiğinde yeni bir şişe ısmarlamış, on beş dakikada onu bitirmiş, arkasından bir tane daha istemiş, onu da bitirmişti. Onun bu arada yaşamöyküsünü baştan sona anlattığı düşünülebilirdi. Nihayet ayağa kalktı prens, daha fazla bekleyemeyeceğini söyledi. Şişenin dibindeki son damlaları da içtikten sonra general de kalktı ve yalpalayarak çıktı odadan. Prens umutsuzluğa düş-müştü. Böylesine aptalca nasıl güvenebilmişti generale, aklı almıyordu. Aslında güvendiği falan yoktu da, biraz olaylı da olsa, büyük bir skandal çıkmadan Nastasya Filippovna'nın evine bir şekilde girmesine generalin yardımcı olabileceğini düşün-müştü. Oysa körkütük sarhoştu general. Büyük bir heyecan içinde, duygulu, gözlerinden yaşlar akarak durmadan anlatıyordu. Konu sürekli olarak aile üyelerinin kötü davranışları nedeniyle her şeyin altüst olduğu ve artık buna bir son verilmesinin gerektiğiydi. Sonunda Liteynaya'ya gelmişlerdi. Hava hâlâ yumuşaktı; hüzün yüklü, ılık, pis bir rüzgar ıslık çalıyordu sokaklarda. Arabalar çamurlara bata çıka ilerliyor, besili atların, sıska atların nalları kaldırım taşlarını tok sesler çıkararak dövüyor, sırılsıklam, bezgin yayalar kalabalığı kaldırımlarda yürüyordu. Yer yer sarhoşlarla karşılaşıyorlardı.

BudalaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin