VII

245 8 2
                                    

VII

"Daha çocukken, çocukların düellolarla, haydutların saldırılarıyla, onları düelloya çağırdıklarında namlunun karşısında nasıl bir soylu duruşla bekleyecekleriyle ilgili öykülerden hoşlanmaya başladıkları o komik yaşlardayken edindiğim küçük bir cep tabancam vardı. Bir ay önce o tabancamı çıkarmış, gözden geçirmiş, hazırlamıştım. Durduğu sandıkta iki de mermi bulmuştum. Barut boynuzunda da üç atımlık barut vardı. Berbat bir tabancadır, mermi hep yana gider ve ancak on beş adıma kadar etkili olur. Ama tam şakağa dayandığında kuşkusuz işe yarayacaktı.

Pavlovsk'ta güneş doğarken ölmeye karar vermiştim. Yazlıkçılardan kimseyi rahatsız etmemek için parka çıkacaktım. 'Açıklamam' polisle ilgili her şey için yeterliydi. Psikoloji meraklıları ve isteyen herkes kendileri için gerekli her şeyi çıkarabilir bu açıklamamdan. Ancak yazdıklarımın gazetelerde yayınlanmasını istemem. Prensin onu kendine saklamasını, bir nüshasını da Aglaya İvanovna Yepançina'ya vermesini rica ediyorum. İsteğim budur. İskeletimi bilimsel araştırmalarda kullanılmak üzere Tıp Akademisi'ne bırakıyorum.

Hiçbir yargıcın beni yargılamasını kabul etmiyorum. Her türlü yargılamanın dışında olduğumu biliyorum. Geçenlerde aklıma şöyle tuhaf bir düşünce gelince çok gülmüştüm: Şu anda birden herhangi birini veya topluca on kişiyi öldürmek ya da dünyada en kötü sayılan son derece korkunç bir şey yapmak esse kafama, bana işkenceler etmeyi, acılar çektirmeyi düşünen mahkeme iki üç hafta sonra öleceğimi öğrenince acaba ne büyük bir çıkmaza düşerdi? Sıcacık hastanelerde, doktorun bakımında, belki de evimden çok daha konfor içinde ölürdüm. Benim durumumda insanların aklına şakadan da olsa, böyle şeyler nasıl gelmiyor, anlayamıyorum. Ama belki de geliyordur, bizde şen şakrak insan çoktur çünkü.

Beni yargılayacak herhangi bir mahkeme kabul etmesem bile, sağır ve dilsiz bir suçlu olarak yargılanacağımı biliyorum. O yüzden bir cevap bırakmadan gitmek istemiyorum; özgür bir insanın cevabı elbette, yoksa kendini savunmaya zorlanmış birinin sözleri değil, hem hiç değil! Özür dileyeceğim kimse yok, canım öyle istediği için konuşacağım.

Önce tuhaf bir düşünce var burada: Kim, hangi hakla, hangi duygu adına iki haftalık yaşam hakkımı elimden alabilir? Hangi mahkemenin böyle bir yetkisi olabilir? Özellikle kim için gereklidir benim cezalandırılmam, cezamı uysal uysal çekmem? Gerçekten de birileri için gerekli olabilir mi bu? Ahlak adına mı? Anlarım, sağlıklı olsam, gücüm kuvvetim yerinde olsa ve 'bir yakınımın vb... işine yarayabilecekken' hayatıma bunu benden kimse istemeden son verirsem, eski anlayışa, ahlaka veya başka bir görüşe göre yanlış bir şey yapmış olabilirim. Peki, ya şimdi önümde sayılı günler varken? Nasıl bir ahlaktır ki bu, sizin hayatınızdan başka, sözü sonunda kesinlikle Hıristiyan kanıtlarla mutlu düşüncelere (öyle ki ölmekte olduğunuz için mutlu olmanız gerektiğine) getiren prensin teselli edici sözlerini dinleyerek canınızı verirken çıkaracağınız hırıltılarınızı duymayı ister? Prens gibi bütün Hıristiyanlar sonunda oraya getirirler sözü: Bunu yapmayı pek severler. Hem şu gülünç 'Pavlovsk ağaçları'yla anlatmak istedikleri nedir acaba? Yaşamımın son dakikalarına bir tat vermek mi acaba? Kendimi ne denli unutursam, yaşamak ve sevmek hayaline kendimi ne denli kaptırırsam, Meyer'in duvarından, onun üzerindeki öylesine içten ve safça yazılardan beni ne denli uzaklaştırırlarsa, o denli mutsuz edeceklerini anlayamıyorlar mı yoksa? Bu sonsuz şölen bir beni fazla buluyorsa, neyleyim ben sizin o doğanızı, Pavlovsk parkınızı, güneşinizin doğuşunu batışını, masmavi gökyüzünüzü, mutlu yüzlerinizi? Güneşin ışığında çevremde vızıldayarak dolaşıp duran şu küçücük sinek bile bu şölenin, bu koronun bir üyesi olduğunun, burada onun da bir yeri olduğunun bilinciyle mutluyken, bu şölenden haz duyuyorken, ben sırf yüreksizliğimden dışlanmış olduğumu bu zamana dek anlamaya yanaşmamışken, her dakika, her saniye bunu düşünmek zorundaysam neme gerek bütün bu güzellikler? Ama biliyorum, prens ve çevresindekiler bütün bu 'düşmanca, haince' söylediklerimden sonra utancımdan, ahlakı yüceltmem için Millevoye'nin ünlü dörtlüğünü okumamı ne kadar isterlerdi:

BudalaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin