IX

195 10 6
                                    



IX

Bundan önceki bölümde anlatılan olayların üzerinden iki hafta geçti. Öykümüzde anlatılan kişilerin durumlarında öylesine çok değişiklikler oldu ki, birtakım açıklamalar yapmadan öykümüzü anlatmayı sürdürmemiz çok zor olacak. Öte yandan, olayları elden geldiğince sade bir biçimde, ayrıntılara girmeden anlatmakla yetinmemizin gerektiğini de düşünüyoruz. Son derece basit bir nedeni var bunun: Çünkü çoğu durumda olayın nasıl geliştiğini açıklamakta biz de zorlanıyoruz. Böyle bir uyarıda bulunmamız okuyucuya tuhaf, anlaşılmaz gelse gerek: Öyle ya, doğru dürüst bilginizin, kişisel en küçük bir fikrinizin olmadığı bir şeyi nasıl anlatabilirsiniz? Kendimizi daha da sahteci konumuna düşürmemek için iyisi mi, durumu bir örnekle açıklamaya çalışalım; bakarsınız, iyi niyetli okur özellikle neyi anlatmakta zorlandığımızı anlar. Ayrıca bu örnek bizi öykümüzün dışına çıkarmayacağı gibi, bir çeşit devamı da olacaktır.

İki hafta sonra, yani temmuz başlarında, kahramanımızın öyküsü ve özellikle o son olay bütün sokaklarda, Lebedev'in, Ptitsın'ın, Darya Alekseyevna'nın, Yepançinler'in evlerine komşu bütün evlerde, kısacası neredeyse bütün Pavlovsk'ta, hatta çevre kasabalarda tuhaf, oldukça eğlenceli bir öykü olarak anlatılmaya başlamıştı. Neredeyse herkes (yazlıkçılar da, Pavlovsk'un yerlileri de, müzik dinlemeye gelenler de) aynı olaydan çeşitli biçimde söz ediyordu: Bir prensin, nişanlısı olan saygın ve ünlü bir ailenin kızını bir yosma için terk ettiğini; hiçbir şeyi önemsemeden, hiçbir eleştiriye, tepkiye de, halkın öfkesine de aldırmadan yakında burada, Pavlovsk'ta o yosmayla açıkça, herkesin önünde, başı dik, herkesin gözünün içine bakarak evlenmeyi düşündüğünü söylüyorlardı. Olay çeşitli skandallarla öylesine süslenmiş, olaya öylesine önemli ve ünlü kişiler karıştırılmış, öylesine inanılmaz, anlaşılmaz eklemeler yapılmış, öte yandan öyle inandırıcı, çarpıcı olaylar katılmıştı ki, toplumun aşırı ilgisini, bütün bu dedikoduları hoş görmemek olanaksızdı. Ciddi birtakım dedikoduların arasında gerçeğe çok yakın, ince, zekice eklentiler de vardı. Bunları anlatanlar, her toplumda çok bulunan, olayları insanlara önce kendisi anlatmak için acele eden, bunu kendisine görev, çoğu zaman da eğlence bilen zeki insanlardı. Onların anlattıklarına göre, iyi bir aileden olan bu genç prens varlıklı sayılırdı, biraz aptalcaydı, ama Turgenyev'in anlattığı günümüzün nihilizmine biraz karışmıştı, Rusçayı neredeyse hiç bilmiyordu, General Yepançin'in kızına tutulmuştu ve sonunda eve damat adayı olarak kabul edilmeyi başarmıştı. Ama yaptığı, geçenlerde gazetelerde sözü edilen Fransız papaz okulu öğrencisinin olayını andırıyordu. Hani şu, papaz okulunu bitirip papazlığa kabul edilmesi için gerekli her şeyi yerine getirdikten, törenlere katıldıktan, yeminleri vb. ettikten sonra ertesi gün bağlı olduğu piskoposa bir mektupla kendisinin Tanrı'ya inanmadığını, bunun için halkı aldatmayı, hak etmediği ekmeği yemeyi kendine yakıştıramadığını, bu yüzden papazlık görevini bıraktığını yazan, mektubunun bir örneğini de liberal gazetelere yollayacağını bildiren öğrenci... İşte o tanrıtanımaz papaz gibi, prens de ikiyüzlülük etmişti. Söylediklerine göre, nişanlısının ailesinin evinde verilecek olan, kendisinin çok önemli kişilere tanıtılacağı bir daveti özellikle beklemiş; önemli devlet görevlilerine düşüncelerini bağıra bağıra söylemiş, konuklara hakaretler yağdırmış, hepsinin önünde nişanlısını artık istemediğini söylemiş, kendisini salondan çıkarmaya çalışan hizmetçilerle boğuşurken çok güzel bir Çin vazosunu kırmıştı. Bunun yanında hakkını vermiş olmak için şunu da ekliyorlardı: Düşüncesiz genç aslında gerçekten seviyormuş general kızı nişanlısını, gelgelelim, sırf nihilist olduğu ve herkesin gözünün içine baka baka, düşmüş bir kadınla inadına evlenmenin neden olacağı skandalın hazzından kendini yoksun etmemek için kızı reddetmişti... Böylece düşmüş kadın veya erdemli kadın diye bir şey olmadığını, yalnızca özgür kadının olduğunu, sosyetenin bu konuya eski yaklaşımına inanmadığını, yalnızca "kadın sorununa" inandığını kanıtlayacaktı. Ayrıca onun gözünde düşmüş bir kadın, düşmemiş bir kadından da yükseklerdeydi. Bu açıklama oldukça akla yakın görünüyor, yazlıkçıların büyük bir çoğunluğunca benimsiyor, dahası her günkü olaylarla da doğrulanıyordu. Aslında birçok şey tam anlaşılamamıştı: Söylediklerine göre, zavallı kız nişanlısını (bazıları "kendisini ayartan erkeği" diyordu) o kadar çok seviyormuş ki, ertesi gün koşup ona gitmiş yine... Adam sevgilisiyle baş başa oturuyormuş... Kimileri bunun tam tersini söylüyordu: Sırf nihilist bir düşünceyle çağırmışlar kızcağızı, yani küçük düşürmek, aşağılamak için... Ne olursa olsun, olaya duyulan ilgi her gün biraz daha büyüyordu. Öyle ki bu skandal evliliğin gerçekleşeceğinden sonunda hiç kimsenin kuşkusu kalmamıştı.

BudalaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin