Bölüm Yirmi - Daha Güvende

329K 22.3K 45.7K
                                    

Yoğun geçen bir ay, tatil, kişisel problemler, kitap düzenlemesi derken yazamadığım hikayeme bölüm yazma fırsatı nihayet buldum. Hayalim yaz tatilinde sizi daha çok bölümle buluşturmaktı fakat kısmet böyleymiş...

Keyifli okumalar, bir sonraki bölümü çok daha çabuk paylaşmaya çalışacağım.

Sizi seviyorum!

Lütfen bana moral olarak oylarınızı ve özellikle yorumlarınızı benden mahrum etmeyin. (Kalp)

İnstagram: Sulisindunyasi

Önceki bölüm son sahne:

Onlar masaya oturduklarında ayakta kalan sadece Alaz ve bendim. Alaz, fincanını dudaklarına götürüp, bir yudum aldıktan sonra onu başıyla onayladı. ''Bu gece, ilk operasyonumuza başlıyoruz.''

Bu cümleye karşın Kuray'dan yumruk yaptığı elini havaya kaldırarak bir ''Vuhu!'' sesi çıkmış, Liva başını aşağı yukarı sallamış; Bars, sadece bakmıştı. Benimse içimde değişik bir kıpırdanma oluştu.

Hevesli bir halde göğsümü şişirip Alaz'a baktım. ''Bu operasyon benim için mi?''

Alaz, elindeki fincanı tezgahın üzerine koyup, kara gözlerini benimkine odakladı. ''Tam olarak.''


Bölüm Yirmi - Daha Güvende


''Efsan!''


Karanlık ormanın en derinliklerinde, kendi etrafımda dönüp, ismimi haykıran bu sese doğru ilerlemek istiyordum. Yabancı değil, annemin sesiydi. Bu anı daha önce yaşadığımı bilsem de gitmek istiyordum işte. Görmek istiyordum yüzünü, onu bulsam, bu kasvetli şehirden kurtulacaktım sanki.

''Anne,'' dediğimde sesim beklediğimden daha yüksek çıktı. Öyle ki, dalların arasına saklanan birkaç karga gaklayarak yükseğe uçtu. Bu görüntü beni ürpertti. Ama yoluma devam etmek istedim. Kuru dalların üzerine basarak, çıkardığım çatırtıları umursamadan birkaç adım attım. İsmimi bir kez daha duyduğumda, annemin sesine doğru koşmak istedim.

Ancak ayağımın bir çalıya takılmasıyla, ansızın yeri boyladım. Acıyı, iliklerime kadar hissediyordum. Öyle ki, dudaklarımdan küçük sayılmayacak bir ''Ah!'' feryadı döküldü. Biraz sonra, düştüğüm yerin sıradan bir yol değil de değişik otların üzeri olduğunu anladım. Bu kadar acı çekmemin sebebi, üzerine düştüğüm bitkiydi.

Kalkıp, sese doğru gitmek istedim, fakat ben kalkmaya çalıştıkça etrafım daha çok bitkiyle sarıldı. Yeşil dallar bedenimi bir sarmaşık gibi sardı.

Son hatırladığım, kurtulmak için büyük bir çığlık attığımdı...

Dehşete uğramış gibi gözlerimi açtığımda, kalbim, göğsümü delecek gibi atıyor, gövdem hızla inip kalkıyordu. Zorlu bir maratonda koşu yapmış gibiydim, soluğum, ciğerlerime yetmiyordu. Boğazım ölesiye kurumuş, dudaklarım çatlamıştı. Burnumdan nefes alıp, ağzımdan vermeye çalıştım, hızımı düzeltmeyi deniyordum. Açık bırakılan pencereden içeri dolan sert rüzgâr tenime, tam da ihtiyacım olan şey gibi değiyordu. Yanan bedenim, o rüzgâra daha fazla ulaşmak istedi ve bu nedenle beklemeden ayağa kalktım.

Çıplak ayaklarım, odadaki kaliteli yün halıya bastığında dizlerimde -uykumdaki kasılmalarımdan olacak- hafif sızılar hissettim. Yine de durmadım ve kendimi pencerenin pervazına adeta uçarcasına attım. Ellerim soğuk mermerle birleşti ve rüzgar bedenime daha yakından istila etti. Ferah havada daha rahat nefeslendim. Pencere, ormana bakıyordu. Gökten damlayan yağmur sularının temizlediği ağaçların dalları esen yelle bir o yana bir bu yana sallanıyordu. Orman, kesinlikle huzur verici durmuyordu.

KARANLIĞIN ŞEHRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin