Bölüm Yirmi İki - Kırmızı İrisler

270K 19K 24K
                                    

Merhabalaaaar!

Gecikmek istemedim ama yine birazcık geciktim sanırım...

Bir daha arayı bu kadar açmamak ümidiyle.

Sizi seviyorum.

Ekşınlı bir bölüm oldu, oy ve yorumlarınızı çoooook bekliyorum.

En uzun, anlamlı ve en çok paragraf yorumu atana gelecek bölüm ithaf hediyem olsun 🖤

Bu bölüm oy ve yorum hedefi: +1000

Bu arada, Ateşin Oğlu 2 - Kül çıktı, şimdi tüm kitapçılarda. Haberi olmayanlara duyurulur. <3

Mutlu Günlerimiz Olsun!

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Mutlu Günlerimiz Olsun!


Bölüm Yirmi İki - Kırmızı İrisler

"Efsan!" Arkamdan, ormanın derinliklerinden isminin seslenildiğini duyduğumda duraksadım. Kaşlarım gözlerimin üzerine inerken, "doğru mu duyuyorum?" dercesine arkamı döndüm. Gözlerim ormanı taradı, sağ tarafında bir kız bedeni gördü.

Kirpiklerimi birbirine yaklaştırıp, verandanın korkuluklarına doğru birkaç adım daha attım ve tam bana bakan esmer kızı daha net tanımaya çalıştım. Ben korkuluklardan tutunduğumda, "Abla!" diye seslendi kız.

O an, bacaklarımdaki tüm gücün çekildiğini hissettim, neredeyse yere düşecektim. Nasıl ayakta kaldığımı bilmiyordum. Nefesim kesildi, boğazımda oksijenin ciğerlerime ulaşmasını engelleyen bir barikat oldu. Dudaklarımın kuruduğunu hissettim. Ve tüm kelimelerim tükenmiş gibi, söyleyebileceğim en kolay şeyi seçtim. "EFSER!"

-

Ağaç dalları, kuvvetli bir depremin etkisi altında kalmış gibi sallanıyordu. Ağaçlar sallandıkça kuru yapraklar bembeyaz zeminin üzerine düşüyor, yüzeyin kahverengi bir hal almasına neden oluyorlardı.

Efser oradaydı, titreyen on yirmi ağacın arasında ürkek bir zavallı gibi -üzerindeki siyah, kendine bol gelen paspal kıyafetleri onu ısıtmaya yetmemiş olacaktı ki- titriyordu. Akli fonksiyonlarımı kaybetmiştim sanki, hava bir anda daha da soğumuştu. Kar, hakimiyetini artırmıştı, yanına gitmemi bekleyen kız kardeşimin üzerine yağıyordu.

Yanına gitmemi bekleyen kız kardeşim...

Bu cümle, aklımda beklediğim bir zilmiş gibi çaldı, yankılandı. Bir anda tutunduğum veranda korkuluğundan tutunarak dışarı atladım ve şiddetini artıran kar yağışının altında kara ormana doğru koşmaya başladım. Ne üşüdüğümü ne de ıslandığımı hissediyordum. Ne yorgunluğumu ne de soluksuzluğumu hissediyordum. İçimde yanan tek duygu özlemdi. Kalbimin en derininde yeşeren his, vuslatını bekleyen hasretti. Saray bahçesine yağan karlar yerde tutunamıyordu bu yüzden koşuşum daha kolay oluyordu. Kalbim, göğsümü delip dışarı fırlayacakmış gibi atıyordu, kardeşime her attığım adım, ona daha da yakın olmamı sağlıyordu fakat şu an dünyanın en uzun saniyelerini yaşıyor gibiydim. Bu yol, hiç bitmeyecekti sanki.

KARANLIĞIN ŞEHRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin