Mezarlığın Derinliklerinden

1.6K 71 11
                                    

Prolog:

''Yahu inanılmaz derecede şanslısın; astronotlar dışında, bir kuruş harcamadan ayı turlayan ilk kişisin!''

Konuşan kişinin kartala benzeyen yüz hatları vardı ve görenlere şeytani hisler yaşatan yeşil renkli bir cübbe giyiyordu. İnce bir mor ışık katmanıyla sarılı genç adama bakarken de sinsi sinsi sırıtıyordu.

Genç adam yirmili yaşlardaydı ve çiçekli bir iç çamaşırı giyiyordu. Sıradan vücut hatlarına sahipti ve endişeyle çevresine bakınmaya başladı.

''Moruk, bu kadarı da fazla. Beni ne amaçla buraya getirdin?''

Han Shuo öfkeliydi. Sıcak bir yaz gününde tam soğuk, tazeleyici bir duş almak üzereydi ki gözlerinin önünde beyaz bir ışık çakmış ve garip, yaşlı bir adam aniden üzerinde sadece iç çamaşırı olan Han Shuo'nun önünde belirivermişti. Yaşlı adam sadece şu kelimeleri söyleyerek, ''Doğum tarihleri eşleşiyor,' Han Shuo'yu yakalamış ardından genç adamla birlikte onuncu kattaki evin penceresinden atlayarak Han Shuo'yu delicesine korkutmuştu.

Han Shuo kendisine geldiğinde etrafının kasvetli, çorak ve ıssız olduğunu fark etmişti. Zemin ise delik deşikti. O sırada ayda olduğunu öğrendi.

İşin garibi, Han Shuo bu garip adamla kolayca iletişim kurabiliyordu. Bunu sağlayan muhtemelen bu garip mor katmandı. Daha da garip olansa Han Shuo ne korkuyor ne de boğuluyordu, zira katmanda yeterince oksijen vardı.

''Az sonra gökyüzü ve yerkürenin kurallarını ezme arayışımda önüme çıkan üç kişiyle savaşacağım. Zafer kazandığım takdirde Nuhuset Âlemi'ne ulaşacağım ve şeytanlığın zirvesine yükseleceğim. Aslında bu üç kişi tek başlarınayken bana denk değiller ama güçlerini birleştirirlerse neler olacağını bende bilmiyorum."

"Ben de her ihtimale karşı hazırlıklı olmak adına, benimle aynı günde doğmuş olan seni yanıma aldım. Eğer savaşı kaybedecek olursam en gizemli büyümü aktif edeceğim ve bilincimi bedenine yerleştireceğim. Bu sayede senin bedenini kullanarak yeniden hayata geri dönebilirim!'' Chu Cang Lan Han Shuo ile sakin bir ses tonu ile konuşuyordu ama bu ses tonu kan çanağı gözleriyle birleşince bir tehlike parıltısını açığa çıkıyordu.

''Eh...bilincini bedenime yerleştirdiğinde, o zaman....bana ne olacak?'' Han Shuo'nun kafası delicesine karışmıştı ve Chu Cang Lan'ın dediklerinin çoğunu anlamamıştı ama kritik noktayı içgüdüsel bir şekilde kavramayı başarmıştı.

Chu Cang Lan durdu ve dürüstçe kıkırdadı, ''Bedenin benim olacak ve sen de tabii ki öleceksin!''

"@#$#@(...."

Han Shuo inanılmaz derecede sinirlendi ve hala başkasının merhametinde olmasına rağmen, küfürlerini yağdırmaya başladı. Küfürlerinin ucu Chu Cang Lan'ın on sekiz nesline uzanıyor ve adamın ailesini farklı farklı şekillerde selamlıyordu.

''Bu senin son fırsatındı ama gel gör ki sen bu fırsatı boşa harcadın velet! Kazansaydım hayatını bağışlayacaktım ama artık kazansam bile, yine de seni cehenneme göndermeye karar verdim!'' Chu Cang Lan başlangıçta Han Shuo'nun dur durak bilmeyen küfür yağmuruna karşı sakinliğini korumuştu fakat Han Shuo'nun yarım saat sonra bile durmadığını ve daha da fenalaştığını görünce yüzü karardı.

Bu sözler Han Shuo'yu beklenmedik bir şekilde durdurdu. Bir an sonra ise iki yumruğuyla ince mor katmanın kenarına yumruklarını savurmaya ve ağlamaya başladı, ''Kahramanım, kurtarıcım, hatalıydım, hayatımı bağışla! Yaptığınız yasadışı, görevliler peşinize düşecektir. Şu sıralarda teknoloji oldukça gelişti ve aya gitseniz bile kurtulamazsınız!''

Yüce İblis HükümdarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin