(3) Ensemdeki Nefes.

367K 15.1K 16.8K
                                    


Hava kararmıştı lakin ben tüm gün İstanbul sokaklarında gezinerek ev ve iş arayıp durmuştum. İş bulmak bir günde olacak şey değildi ancak ev konusunda kaybedecek vaktim olmadığı için ne yapacağımı bilmiyordum. Birkaç ev ilanı görsem de ev sahipleri ile konuşmak için önce onları aramam gerekiyordu çünkü hepsi numarasını yazarak cama yapıştırmıştı. Bir telefonum yoktu, telefon alacak kadar param da yoktu. Otobüsleri rahatça kullanabilmek için kart çıkardım. Geriye kalan paramı idareli kullanmak zorundaydım. O kadar az parayla ne yapacağımı düşünüyordum çünkü bir aylık kira için yeterli miydi, bilmiyordum. Bir şekilde bu geceyi çıkarmalıydım ama görünüşe göre bu, düşündüğümden daha zor olacaktı. O yüzden çocukluğumun geçtiği harabe mahalleye geri döndüm.

Cezaevinden çıktığımda gördüğüm arabanın beni takip etmek yerine yanımdan geçip gitmesinin verdiği rahatlatma hissini anlatamazdım. Herhangi bir düşmanım olduğunu sanmıyordum, o yüzden birilerinin beni takip ettiğini düşünmek bile aslında saçmaydı. Yine de bir yanım, bunun sadece kendimi kandırmak için uydurduğum bir yalan olduğunu söylese de o yanımı görmezden gelmek hep yaptığım bir şeydi. Benden her şeyimi alan Cezayir Sokağı, adı gibi pek tekin bir yer değildi. Ellerinde poşetlerle bali çeken insanlar beni ürkütüyordu ancak tanımadığım bir semtte olmak yerine çocukluğumun geçtiği bu yerde olmak daha iyiydi. Çünkü burası hep son durağım olmuştu. Fazla alkol yüzünden ayakta durmaktan zorlanan sarhoşların rahatsız edici mırıltılarına kulaklarımı kapatmak istedim. Uyuşturucunun etkisindeki gençlerin her an yolumu kesecek olma düşüncesi bile ürpermeme yetiyordu. Buradaki evler hem eski hem de çoğu terkedilmiş olduğu için harabeye dönmüştü. Aklı başında birinin yaşayacağı bir yer değildi. Eski bir mahalle olduğu için kira ve ev fiyatları da diğer semtlere göre daha ucuzdu. Bu yüzden yoksul ve kimsesiz insanların uğrak yeriydi. Harabe evleri kendisine mekân bilen birçok tehlikeli olaya ev sahipliği yapıyordu Cezayir.

“Ağabey, benim bir suçum yok!” Birinin acı çığlığını duyunca hırkama sarılarak sesin geldiği yere döndüm.

Beyaz eşya satan bir esnafın dükkânında birkaç serseri vardı. Ellerindeki benzini dükkâna döküyorlar, kırılan camların yanı sıra sopalar ile içerideki her şeye zarar veriyorlardı. Şapkalı biri diz çöktürdüğü adamın kafasına silah dayamıştı, onun yalvarmasından zevk alıyor gibiydi. Kahretsin, bu tür insanları çok iyi biliyorum! Ne acımaları vardır ne de merhamet duyguları. Böyle çetelere yabancı değildim, geçmişte onların içinde yer aldığım da olmuştu. Bir kere bulaşırsanız onlardan asla kurtulamazdınız.

Neyse ki mecburiyetten katıldığım tüm o çetelerden her defasında kurtulmayı başarmıştım. Peşimi bırakmalarını sağlayan şey, gözaltına alınınca sessizliğimi koruyarak hiçbiri hakkında polise bilgi vermemiş olmamdı. Sokaklarda hayatta kalmak kolay değildi, ben de on dört yaşına kadar her türlü pisliği tanımış, yaşamak için elimden geleni yaparak kendimi korumayı başarmıştım. Sicilime işlenen hiçbir suç, sabıka kaydıma son damgayı vuracak kadar büyük değildi ancak son olanlar tüm suçlarımı geçmiş, beni mahkûm etmişti.

Onlardan birine görünmeden buradan uzaklaşmalıydım çünkü yolun tam ortasında durmuş, sadece on adım uzağımdaki dükkâna bakıyordum. Cezaevinden daha bu sabah çıkmışken yeni bir bela istediğimden emin değildim, özellikle tehlikeli bir sokak çetesi belası! Korku tüm bedenimi sarmıştı, buradan uzaklaşmak için bir adım atmıştım ki kaşı yarılmış halde yerde yatan adam beni gördü. “Polisi ara!” Alnına dayanan silahın korkusuyla bana bakıp bağırınca şoka girdim, hepsi beni görmüştü.

Şimdi bu yaptığı hiç oldu mu?

Tüm gözler bir anda bana döndü. Babası yaşındaki adamı yere yatırıp başına silah dayamış olan çocuk, diz çöktüğü yerden doğrulup benimle göz göze gelince soluğumun kesildiğini hissettim. Sokak lambası yolu aydınlattığı için ikimiz de birbirimizi oldukça net görüyorduk. Her ikimiz de soluksuz birbirimize bakarken zaman sanki tam şu anda bizim için durmuştu. Onda tanıdık bir şeyler vardı ama ne olduğunu bulamamak beni deli ediyordu. Bu çocuğun zifiri karanlık gözlerinde tanıdık ama bir o kadar da yabancı bir şeyler vardı işte. Öyle ki insana güven verdiği kadar etrafa tehlike de saçıyordu. Belirgin elmacık kemikleri yüz hatlarına bir sertlik katarken alnına dökülen siyah saçları, korkunun yanı sıra göz alıcı bir görüntü sunuyordu. Evet, dik duruşu ve bakışlarıyla tehlikeli görünüyordu, doğru ama yakışıklıydı da aynı zamanda. Benden birkaç yaş büyük olduğunu düşünüyordum ancak dış görünüşü şu anda beni korkuttuğu için ona yakışıklı bulduğum biri gibi değil de nefretle bakıyordum.

YARALASAR(Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin