56. Bölüm "GİZ"

23.3K 1.2K 307
                                    



Gittikçe efkarın deminin arttığı bazı gecelerde sabah, gün ışığı, aydınlık her şeyden uzak gözükür. Gecemize demini salan ve hatırlamaya dahi korktuğumuz, kıyısını köşesini dolaştığımız ama odaklanmayı inatla reddettiğimiz hatıralarımız zihnimizin tam ortasında olmasına rağmen anıların içinde en işlevsizidir de. Hatırlamaya dahi korktuğumuza göre en korunaklısı, en dokunulmazı ancak tesiri en yüksek anıları, çevrelediğimiz parmaklıklarla zapt etmeye çalışsak da bu ancak tamamen serbest kalmamasını sağlar. Gerçek şudur ki bu anıların tutsak hali dahi günün her dakikasına azar azar rayihasını bırakmaya yetecek güce sahiptir ve bu az dediğimiz etki bütün dengelerimizi avuçlarına alabilecek niteliktedir.

Öylece, durduğu yerde durmasına ve ayaklanmasına sebep olacak hiçbir uyarıcıya rastlamamasına rağmen zihnin her daim dinç, capcanlı bölümü de bu anılara aittir. Bazı geceler kafamızın içine işlediği güne lanet eder ve hiç yaşanmamış olmasını dilerken hemen diğer yanda aklımızı çelen iyi ki yaşamışım hissi gecenizin hepten karman çorman olması için iyi bir sebeptir. Bazı geceler, aynı anının içindeki diğer kimseler derin bir uykudayken siz anıyı derine, daha derine bastırmaya çabaladığınız sırada saatlerin geçtiğini fark edersiniz. Derine bastırmak geçici bir kaçış olduğu gibi anının içinizden çıkmasını daha da zorlaştıracak bir yoldur.

Aradan geçen bunca zamana rağmen detaylar olmasa dahi yaşattığı hislerin bu denli yoğun, taze kalması şaşırılacak bir durumdur. İnsan için en önemli şeyler bile bir anlığına aklından çıkabilirken bu anıların nasıl olur da mesaisi sabah yataktan kalkıp gece uykuya dalana dek sürer? Kafamızı yastığımıza koyduğumuz anda bir virüs gibi zihinden başlayıp bütün vücuda dağılan ve uykunuzu saatlerce geriye iten bu yaşanmışlıkları keşke yastığa, yorgana, havaya karıştırabilmenin ve vücuttan atmanın bir yolu olabilseydi. Çünkü geleceğin binbir türlü şekle girebileceği gerçeğiyle gelen ümidin aksine geçmiş, kapana kısılmış bir fare gibi sadece yaşanmışlıklar ve yaşanmamışlıklar arasına sıkışıp kalan ve insana vahametten başka hiçbir şey veremeyen bir olguydu. Düşünüldüğünde en huzur dolu hatıranız dahi hasret ve özlemiyle size kasvetten başka bir şey vaat edemiyorsa geçmişin etkisinden çıkamayıp geleceği göremeyen bir insandan ne beklenebilirdi ki?

Hakan da bu bir şey beklenemez, toparlanması imkansız ve geçmişe yakasını kaptırmış insanlardan mıydı? Bana diktiği bakışlar ölü müydü, kafasında geçmiş yılları canlandırıyor ve o zamanda mı yaşıyordu? Bunu nereden bilecek ve nasıl tatmin olacaktım? Korkarım içimdeki bu kuşkuyu yok etmeye o bile güç yetiremeyecekti. Belki... belki o kız karşımıza çıktığında bunun cevabını bulabilirdim ve açıkçası o cevap beni ürkütüyordu. Hiçbir zaman o kızın onda ne tamamen bittiğinden ne de ne ifade ettiğinden emin olabilecektim. Bilinmezle savaşmak en berbat şeydi, hiçbir şekilde onu tanımamama rağmen içten içe kıskançlık duyduğumu hissediyordum. Benim yıllardır bir fark yaratmak için çırpındığım adamda onun yokluğu bile yıllardır taze ve özeldi. Birden onu görmek ve tanımak istediğimi fark ettim. Ne olursa olsun nasıl biri olduğu merak uyandırıcıydı. Bir daha ne zaman kısmen de olsa karşımıza çıkardı acaba? Eminim göz kırpıp kaçmak değildi niyeti, onu tutan bir şeyler olmasa bir daha gelecekti. Kalabalık ortamları kolluyordu ve nedense bu maskeli balo işi tam ona göreymiş gibi bir his vardı içimde. Kaçamak da olsa yüzünü gösterme cesaretinde bulunarak bir kez gelen için bu gece fırsat olabilirdi. Herkesin içinde çıkıp gelse ve yine herkesin içinde Hakan'ın bir seçim yapma hakkı olsa ne derdi acaba? Beni rezillik ve utancın içine gömüp onu tercih edebilir miydi? Bu konuda neden ona hiç güvenemiyordum?

Hissettiğim kaygıyla önleyemediğim bir kaş çatılması yaşarken sessiz adımlarla arkadan bedenine yanaşıp kollarımı beline sardım. Hafif bir şaşkınlıkla kafasını geriye çevirip yüzüme baktı ve gülümsedi. Tekrar tezgahtan tarafa dönüp ekmekleri dilimlemeye devam ederken  kalıplı sırtına kafamı yatırdım. Kuşkulu sesiyle, "Bir şey mi oldu bebeğim?" diye sorduğunda aklımdan geçenleri doğrudan söylemenin ne kadar tutarlı olacağını tartmaya çalışıyordum.

TAKINTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin