(7) Uyurgezer.

340K 14.2K 19.4K
                                    

Dışarı çıktık, gökyüzündeki kara bulutlar birazdan yağacak olan yağmurun habercisiydi. Yağmur, kar ve soğuktan nefret ediyordum. Eğer evsiz biriyseniz, yağmur altında kaldığınızda ıslak kıyafetler içinde kedi yavrusu gibi sokaklarda gezinmek tam bir işkencedir. Isınacağız bir soba ya da şömine yoksa buz gibi karın altında soğuktan donan bedeninizle olduğunuz yerde küçülerek gün ışığını özlemle beklerdiniz. Kısacası ben, soğuk olan her şeyden nefret ediyordum. Çöle düşüp kızgın güneşte buhar olmayı, soğukta kalmaya tercih ederdim. Tabii, yağmurdan nefret etmemin tek sebebi bu değildi, o gece de yağmur yağıyordu. Kolumdaki yarayla kaçtığım o gece yağan yağmur çok şiddetliydi. En kötüsü yaram iltihap kapmıştı. Hiçbir ağrı kesicinin bana faydasının dokunmayacağını biliyordum. Birkaç gece ateşim yükselmişti ama bir şekilde atlatmıştım.

O günleri yeniden hatırlamak bile berbat hissetmeme neden oluyordu. Bazen sırf yaşadıklarımın hesabını sormak için anne ve babamı bulmak istiyordum. Hemen sonrasında o ikisinin buna değmeyeceğini bildiğim için bu fikirden uzaklaşıyorum. Umarım o kadın benden daha sefil bir hayat yaşayarak, aklını yitirip kendi canına kıymıştır. Umarım babam olacak o adam bir trafik kazasıyla bu dünyaya veda etmiştir. Benim yaşadıklarımdan sonra o ikisi yaşamayı hak etmiyordu. Belki fazla kötüyüm, belki de düşüncelerim karanlık ve kirlidir. Lakin hiçbir çocuk, dünyaya ailesinden nefret ederek gelmiyordu. Yaşanmışlıklar bazı karanlık duyguları ortaya çıkarıyordu.

Kafamı iki yana sallayarak onları aklımdan uzaklaştırdım ve nerede olduğumuza baktım. Eğitmenleri takip ederek bana hiç de yabancı olmayan bir yere, kaçmaya çalıştığımda keşfettiğim atletizm alanına gelmiştik. Etrafı ağaçlarla kaplı olan yuvarlak sahada koşu için hazırlanan alana geçince bir koşu yapacağımızı anladım. Sahanın biraz uzağında, sonradan konulduğu çok belli olan kocaman plaj şemsiyelerinin altındaki yedi sandalye kesinlikle bizim için değildi. Sandalyelerin önünde küçük ve üzeri içeceklerle dolu yuvarlak masalar vardı. Tüm Yarasalar yan yana durunca Efe’nin eğitmeni bir adım öne çıktı. “Bugün hızınızı test edeceğiz. Burada kaldığınız süre boyunca her eğitmen kendi çaylağının güçlü ve zayıf noktalarını tespit edecek ve zayıf yönlerini geliştirmeye çalışacak. Parkurun en iyisi ve en kötüsü olmak sizin elinizde. Bakalım, seçtiğimiz çaylaklar parkuru kaç dakikada tamamlayacak. Aralıksız on tur koşacaksınız, bu yüzden mola ve su gibi ihtiyaçlarınız için ara verdiğinizde kronometrenin işlediğini unutmayın.” Bayan Kırmızı Dudak susunca eğitmenlere baktım, hepsinin elinde kronometre olmasının sebebini anlamıştım.

“Bunu yapmamız şart mı?” Evet, yine sızlanan kişi bendim.

Kollarını göğsünde birleştiren eğitmenim olacak buzdağı, gözleriyle parkuru gösterdi. “On turu tamamlamadıkça bir yere gitmiyorsun.” İki parmağımı ağzıma soktum ve ona bakarak kusar gibi bir hareket yaptım.

“Yirmi tur.”

“Şaka mı bu?” Birazdan yağmur yağacaktı. Ben on turu bile tamamlayacağımı sanmıyorken bir de fazladan on tur daha mı koşmamı istiyordu?

Kollarını serbest bırakarak bana doğru bir adım attı. “Az önce yaptığın saygısızlık için yirmi tur koşacaksın.” Duraksadı ve kahverengi gözleri şeytani bir şekilde ışıldadı. “Tabii, özür dilersen bu durum değişir.” Bizi izleyenler gerçekten ondan özür dileyerek kendimi küçük düşüreceğimi sanıyorlarsa, yanılıyorlardı.

Alay edercesine başımı kaldırarak güldüm. “İsterseniz otuz tur olsun, yine de sizden özür dilemeyeceğim.” Ona meydan okuduğumda sadistçe dudakları kıvrıldı ve zevkle meydan okumamı kabul etti. “Otuz tur çaylak, sen konuştukça bu artacak.” Sanırım bir süre konuşmadan durabilirim ama cezadan korktuğum için değil de konuşmak istemediğim için susuyordum.

YARALASAR(Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin