(12) Görüşmemek Dileğiyle.

230K 11.5K 13.4K
                                    

Durumun ironisi karşısında gerçekten şaşkındım. Tüm gün kaçmak için elimden geleni yapmış ve başarısız olmuştum ancak günün sonunda söylediğim birkaç cümle yüzünden kendimi kovdurmayı başarmıştım. Buna seviniyordum, doğru çünkü sonunda kurtuluyordum lakin derinlerde bir yerde duyduğum rahatsızlık hissini yok sayamıyordum. Pişman değildim, bu adam beni yargılasa bile bence aynısını diğer Yarasalar da yapardı. Kim kendi hayatı için tanımadığı birilerini harcamaz ki? Ah, hadi ama, ciddi olalım. Bence kimse körü körüne saçma bir fedakârlık sergileyip ölmek istemezdi. Üstelik herkesin unuttuğu bir şey vardı; ölüm geldiğinde bir anne bile bence evladını bırakarak kendi canının derdine düşerdi. Ne var yani ölüm benim için kıyametle aynı anlamı taşıyorsa? Kendi canımı değil de tanımadığım kişileri ateşe atmaya meyilliysem ne olmuş yani?

Tamam, biliyorum kendimi teselli etmekte üstüme yoktu ama kovulduğum için üzgün olduğumu da söylemek hiç kolay değildi ki!

Şimdi ne mi yapıyorum? O, getirdiği sülünü büyük bir ustalıkla temizleyip bir dala geçirerek ateşte pişirirken, ben etin kokusunu alan yüzsüz kediler gibi başında bekliyordum. Kedi mi? Kuzey pisliği yüzünden kendimi kediye benzettiğime inanamıyorum. Yarın sabah buradan gittiğimde büyük ihtimalle Buzdağı onlara gidiş nedenimi söyleyecek ve hepsi benden daha çok nefret edecekti. Hah! Çok da umurumdaydı! Sadece Efe Can ile vedalaşamayacağım için biraz üzülüyordum. Onun dışında kimsenin ne düşündüğü beni ilgilendirmiyordu. Tamam, kabul, Kuzey'e de azıcık alışmış olabilirim ama hepsi bu kadar.

"Pişti mi?" Daha fazla açlığa dayanamadığım için sordum. Karşımdaki adam yüzüme bakma zahmetinde bulunmuyordu. Geveze bir kişiliğim olduğu için az konuşan insanları hep sıkıcı bulmuşumdur.

"Pişti mi?" dedim. Cevap vermedi.

"Nasılsa bu geceden sonra beni bir daha görmeyeceksiniz. Bari adınızı söyleyin," dedim. Cevap vermedi.

"Tamam, o zaman kaç yaşında olduğunuzu söyleyin." Yine cevap vermedi. Benim için hiç sorun değil, sınırları zorlarım oğlum.

"Otuz?" Cevap vermedi.

"Kırk?" Cevap vermedi.

"Elli?" Cevap vermedi.

"Altmış?" Cevap vermedi.

"Yetmiş?" Cevap vermedi.

"Ay yok artık, yoksa seksen mi?"

Başını kaldırarak sıkılmış bir şekilde bana baktı. "Yirmi yedi." Kuru bir sesle konuştuğunda afallayarak ona bakıyordum çünkü bana cevap vermeyeceğine çok emindim. Tabii, o söyleyene dek bine kadar çıkacağımı biliyor olamazdı.

"Otuz değilsiniz yani." Anlamaz gözlerle bana bakınca kıkırdadım. "Otuz olduğunuza emindim."

Pişen eti ateşin üstünden çekerek ikiye böldü, büyük parçayı bana uzatınca teşekkür bile etmeden alıp yemeye başladım. Karnım çok açtı, bu lezzetli şeyi yerken gevezeliğe ara vermiştim. Etin kokusu burnuma geliyordu ve tadı harikaydı. İnsanlıktan çıkmış gibi kocaman parçalar kopararak karnımı doyurmaya çalışıyordum. Evet, çok sıcaktı ama bu bile beni durdurmuyordu. Ne kadar hızlı yersem o kadar daha acıkıyordum. Et mi çok tatlıydı yoksa bu yaşıma kadar çok az et yediğim için bana mı tatlı geliyordu, bilmiyordum ancak bugüne kadar yediğim en lezzetli şeydi diyebilirim. Sülünün kemikleri kalana kadar tüm eti yemiştim ve hâlâ doyduğumu sanmıyordum.

Başımı usulca kaldırdığımda karşımdaki adamın kendi etine hiç dokunmadan soluksuz bir şekilde beni izlediğini gördüm. Nasıl insanlıktan çıktıysam şaşkın gözlerle bana bakıyordu. Ellerimin, dudaklarımın ve çenemin, etin yağına bulandığını tahmin etmek zor değildi. Kendi payımı bir hanımefendiye yakışmayacak kabalıkla bitirdiğim için muhtemelen nasıl bir görgüsüz olduğumu düşünüyordu. Belki de ben böyle kıtlıktan çıkmış gibi yiyince adamın midesi bulandığı için yiyememişti.

YARALASAR(Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin