Y İ R M İ B E Ş

1K 164 25
                                    

"Hey," dedi Edmund patates püreme kaşığını daldırıp. "Sen iyi misin? Solgun görünüyorsun."

Selene'in dediklerini düşünüyordum. Beni gerçekten tanımayan birinin nasıl bunca şeyi söyleyebildiğine inanamıyordum. Nasıl... bu kadar emin konuşabiliyordu ki? Ben ne istediğimi biliyordum. Selene ya da başka birinin aksini söylemesine izin vermeyecektim.

"Bell?" Edmund ikinci kez benimle iletişime geçmeye çalıştığında ona cevap vermeyi unuttuğumu fark ettim. Önce ona sonra da üstümde hissettiğim gözlere çevirdim bakışlarımı.

Patrick ve Rufus gözlerini dikmiş her zamanki gibi bizi dik dik süzüyorlardı.

Beş sene olmuştu. Koca. Beş. Sene. Ve hala Edmund'ın Hufflepuff masasında yemesini garipsiyorlardı. Edmund normalde Gryffindorlar'ın gözdesi olduğu için kendi masasında yeme taraftarıydı ancak benimle yemek istediğinde bir fedakarlık yapıyordu. Çünkü benim o masada gözlerini diken, durmadan yüksek sesle yorumlar yapan ve fazla heyecanlı görünen öğrencilerin içinde biraz rahatsız hissettiğimi biliyordu. Hufflepuff masası her zaman diğerlerine göre çok daha misafirperverdi.

Yine de... biraz garipsenen bir durumdu.

"İyiyim," dedim ikisinin bakışlarını görmezden gelmeye çalışarak. "Pek uyuyamadım."

Edmund aralarda dolaşan mumların vurduğu ışıkla aydınlanan bal rengi gözleriyle yüzümde birkaç tur attı. Işık onlara değdikçe, altın taşlar gibi parlıyorlardı. Sıcak, rahatlatıcı ve samimi bir his veriyordu bakışları. Bu gösterişli karakterine karşılık, bakışları fazlasıyla dingindi.

"Roma ile ilgili değil yani?"

"Edmund-"

Başını iki yana salladı. Yavaşça tabağına eğdi kafasını. Açıklama yapmana gerek yok, der gibiydi. Cümlemi kesmeseydi ne diyeceğimi bile bilemiyordum. Roma'yı düşünmeden edemiyordum, bu doğruydu. Fakat şu an aklımda olan tek şey Selene'di. Durmayacakmış gibi hissediyordum. Onun kafasındaki insan olmadığım sürece peşimi bırakmayacaktı sanki.

Elbette Edmund'a Selene ile Noel'den önce aramda geçen olayı anlatmamıştım. Aptal değildim. Bunun büyük bir kavgayla biteceğini biliyordum. Olaylar daha da çirkinleşecekti. Ve isteyeceğim son şey benim halletmeme izin vermeden, Edmund'ın kendi başını belaya sokmasıydı.

Sunnifa'ya anlattığımda bile epey sinirlenmişti. Profesör McGonagall'a kadar bu olay götürmemiz gerektiğini söylemişti. Onu susturmak ve kimseye anlatmayacağına dair söz verdirmek için saatlerimi harcamıştım. Selene'e istediğini vermeyecektim. En az onun kadar cesur bir cadı olduğumu görecekti. Ondan korkmuyordum.

Korktuğum tek şey Edmund'ın bunu öğrenmesi ve çok daha büyütmesi olurdu.

Büyük Salon'da Slytherin masasında gezindi gözlerim. Selene ve James'i gördüm. Ancak Roma yoktu. Hevesim biraz bıçakla ayrılır gibi oldu.

"Sorun değil. En azından zor yoldan öğredin."

"Ne? Neyi zor yoldan öğrendim?"

Edmund elmasını ısıracakken bir an durdu. Kıvrık kirpikleri yelpaze gibi aşağı yukarı oynadı. Sonunda sertçe elmasını ısırdı. "Herkese güvenmemeyi," diye mırıldandı.

"Ah... evet."

Ve elbette Roma ile aramın... eskisi kadar kötü olmadığını da bilmiyordu. Hala aramızın bozuk olduğunu düşünüyordu. Ona söylemekten neden çekindiğimi bilmiyordum. Sonuçta o benim arkadaşımdı. Doğru ya da yanlış yaptığım hiçbir şeyi yargılamadan, anlatabileceğim kişi olmalıydı.

The Poison of Innocence // Hufflepuff+SlytherinWhere stories live. Discover now