Y İ R M İ Y E D İ

1K 161 41
                                    

"Bay Vergilius dersime gelme şerefinde bulunmadı, ha?"

Profesör Colton masamda durmuş, Roma'nın boş sandalyesine bakıyordu. Sertçe yutkundum.

"Aa..." Sorumsuz çocuk hiçbir şey söylememişti. Bu sefer neler çevirdiğini söylemek imkansızdı. "Hastalanmış olmalı, efendim."

"Bana izin kağıdı gelmedi."

Colton'ın gözlerine çırpınarak baktım. Profesörlerin yüzüne baka baka yalan söylemek pek becerebildiğim bir iş değildi. Yüzüme kan basarken sonunda ağır kapı ardına kadar çarpılarak açıldı.

"Profesör!" Roma nefes nefese kendini sınıfa attı. Saçının bir kısmı yassı bir biçimde kafasına yapışmış, diğer kısmı ise çalı gibi kabarıp havaya kalkmıştı. Gözaltları her zamanki gibi mormor, gözleriyse kıpkırmızıydı. Gömleğinin bir kısmı pantolonunun içinde, diğer kısmı dışından sarkıyordu. Kravatını bağlayamamıştı bile. Elinde yalnızca eski İksir kitabı ve cübbesi vardı. "Üzgünüm geç kaldım."

Korkuyla Profesör Colton'a çevirdim gözlerimi. İlginç bir şekilde... sakin görünüyordu. Mor gözlerini devirdi yalnızca. Saatine baktı. Bu saati epey farklıydı doğrusu. Kayışları bileğini sarması gerekirken, saat dik bir biçimde duruyordu. Kayışı ise bileğinden dirseğine kadar uzanıyordu. Geri kalan kısmıysa orta parmağında yüzük şeklinde birleşiyordu. Epey... uzun ve giyilmesi zahmetli gözüken bir saatti. Öte yandan da pek tarz görünüyor diyebilirdim.

"Bu seferlik affediyorum. Altı dakikayla. Lütfen yerine geç, Vergilius."

"Efendim, üzgünüm. Biri yatağıma-"

"Öğrenmek istemiyorum Bay Vergilius. Lütfen, Bayan Lincoln'un yanına geçin."

"Ama-"

"Slytherin'e beş puan mı kaybettirmek istiyorsunuz?"

Roma bir an öfkelenerek Colton'a baktı fakat onu affettiğini hatırlamış gibi başını iki yana sallayıp hızlıca yerine geçti.

Şaşkınca ben ona bakarken "uyuyakaldım," diye mırıldandı.

"Birinin yatağına bir şey yaptığını sanmıştım."

"Hayır, yalan söylüyordum sadece."

Daha da büyük bir şaşkınlıkla onu izlediğimi yakalayınca derin bir nefes aldı. "Bana öyle bakma," diye geveledi ağzının içinde çantasını karıştırırken. Sonunda tüyünü ve mürekkebini bulunca masaya bıraktı. "Yaptığım yanlış şeyler için kötü hissetmeme neden oluyorsun."

"Bu zaten olması gereken bir şey."

Yüzünü buruşturdu. Yorgun, uykusuz ve saçı böyleyken bile tekrar tekrar tek aklımda dolanabilen düşünce onu neden öpmediğimdi.

"Roma Vergilius ile konuşuyorsun."

Gözlerimi devirip, dikkatimi Colton'a çevirdim. Roma da aynısını yaptı. Ders boyunca bize nefes bile almak için ara vermemize izin vermeden not aldırdı. Deney yaptıracak pek bir zaman da kalmadı böylece. Not aldırdığı büyüyü de diğer ders yapacağımızı söyledi.

Ders bitiminde kitaplarımı toplarken Roma'nın bir şey söylemesini umdum. Herhalde yine, ilk tanıştığımızda yaptığı gibi hiçbir şey söylemeden çekip gidecek değildi. En azından görüşürüz, diyebilirdi. Ya da belki yine çantama diktiğim porsuk armalarıyla tatlı tatlı dalga geçerdi. Ne olursa olsun bir şey söylemesini istiyordum. Ona göre konuşkan olan bendim ancak onunla konuşmaya çekiniyordum.

Zaman zaman.

Kendimi garip hissettiğimde.

"Selene ile konuştun mu?"

The Poison of Innocence // Hufflepuff+SlytherinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin