3

719 55 0
                                    


Bak, dedi Mary Seton, 1860 dolaylarında –Aa, ama sen biliyorsun bu hikâyeyi, dedi sonra, sanırım tekrarlamaktan sıkılmıştı. Ve şunları söyledi: Odalar kiraya verilirdi. Komiteler toplanırdı. Zarflara adresler yazılırdı. El ilanları hazırlanırdı. Toplantılar yapılırdı; mektuplar okunurdu; filanca kişi şu kadar vaat etmiş; tam tersine, Mr... tek kuruş vermeyecek. Saturday Review gazetesi pek kaba davranmış. Büroların kirasını ödeyecek parayı nasıl toplayacağız? Kermes mi yapsak? En ön sıraya oturtacağımız güzel bir kız bulamaz mıyız? John Stuart Mill'in bu konuda neler dediğine bir bakalım. Bir mektubu yayınlaması için ... gazetesinin yayın yönetmenini ikna edebilecek biri var mı? Lady...'ye bu mektubu imzalatabilir miyiz? Lady... şehir dışında.

                Altmış yıl kadar önce sanırım böyle yapılırdı bu işler, muazzam bir çaba gösterilirdi, büyük zaman harcanırdı. Otuz bin pound ancak uzun mücadelelerden, büyük güçlüklerden sonra sağlanabilirdi.(2) Görülüyor ki, şarabımız, kekliklerimiz ve başlarının üzerinde kalaylı tepsiler taşıyan uşaklarımız olamayacak, dedi. Sedirlerimiz ve ayrı salonlarımız da. Bir kitaptan alıntı yaparak, 'Hayatın keyifli yanlarının beklemesi gerek,' dedi. (3)

2- 'En az 30.000 pound talep etmemiz söylendi bize... Büyük Britanya, İrlanda ve sömürgelerde bu türden birden çok üniversite olacağı düşünülürse büyük bir meblağ değil, üstelik erkek okulları için büyük paraların ne kadar kolayca toplandığı da unutulmamalı. Öte yandan kadınların eğitim görmesini ne kadar az insanın istediği göz önüne alınırsa bu meblağ iyi sayılır.' Lady Stephen, Emily Daires and Girton College (Emily Daires ve Girton Yüksek Okulu).

3-Bulunabilen her kuruş inşaat için bir kenara konuldu, keyif verecek şeyler ise ertelendi. R. Strachey, The Cause (Amaç).

Yıllar yılı çalışıp çabalayan ve iki bin pound'u bir araya getirmekte zorlanan, otuz bin pound toplamak için de ellerinden geleni yapan bütün bu kadınları düşününce kendi cinsimizin kınanası yoksulluğu karşısında öfkeye kapıldık. Bize bırakacak bir zenginlikleri olmadığına göre annelerimiz ne yapıyorlardı o zaman? Burunlarını mı pudralıyorlardı? Mağazaların vitrinlerini mi seyrediyorlardı? Monte Carlo güneşinde gösteriş mi yapıyorlardı? Şöminenin rafında bazı fotoğraflar vardı. Mary'nin annesi –eğer gördüğüm onun fotoğrafıysa– boş zamanlarında bol para harcamış olabilirdi (bir papazdan on üç çocuğu olmuştu), ama eğer öyleyse neşe ve savurganlıkla geçirdiği hayatın zevklerinin izleri pek az yer etmişti yüzünün hatlarında. Gösterişsiz bir kadındı, taşlı iri bir broşla tutturduğu ekose şala bürünmüş yaşlı bir kadın; hasır bir koltukta oturuyordu, yanındaki köpeği kameraya baktırmaya çalışırken yüzünde, flaş patlar patlamaz köpeğin hareket edeceğine emin olan birinin eğlenceli ama gergin ifadesi vardı. Eğer bu kadın iş hayatına atılsaydı, suni ipek üreticisi ya da borsadaki kodamanlardan biri olsaydı, Fernham'e iki-üç yüz bin pound bırakmış olsaydı, biz bu gece rahatça otururduk, konuşma konumuz da arkeoloji, botanik, antropoloji, fizik, atomun yapısı, matematik, astro-nomi, izafiyet, coğrafya olabilirdi. Eğer Mrs. Seton ve annesi ve onun da annesi para yapma sanatını öğrenmiş olsalardı, babaları ve onlardan önce gelen büyükbabaları gibi paralarını kendi cinslerine uygun öğretim üyelikleri, okutmanlıklar, ödüller ve burslar tesis edilmesi için bırakmış olsalardı, biz burada tek başımıza keklik eti ve bir şişe şarapla gayet ölçülü bir yemek yiyebilirdik; bize cömertçe bahşedilmiş mesleklerden birinin koruması altında olacağımıza güvenerek, zevkle geçireceğimiz onurlu bir hayatı dört gözle bekleyebilirdik. Araştırmalar yapabilir, yazı yazabilirdik; dünyanın kutsal mekânlarında gezinebilirdik; Partenon'un basamaklarında düşüncelere dalarak oturabilir ya da sabah onda bir büroya gider, eve rahatça saat dört buçukta dönüp birkaç şiir yazabilirdik. Öte yandan, Mrs. Seton ve benzerleri on beş yaşında iş hayatına atılmış olsalardı, Mary diye biri –işte tartışmanın takıldığı nokta burasıydı– olmazdı. Peki, Mary ne düşünüyordu bu konuda, diye sordum. Ekim gecesi perdelerin arasından görünüyordu, dingin ve güzeldi, sararmakta olan ağaçların arasına bir-iki tane yıldız takılmıştı. Fernham'e kalemin bir hareketiyle elli bin pound filan bağışlansın diye Mary kendi payına düşenden ve bıkıp usanmadan güzel havasını, pastalarının lezzetini övdüğü İskoçya'daki oyunlara ve çekişmelere dair anılarından (geniş ama mutlu bir ailesi vardı) vazgeçmeye hazır mıydı? Kendini bir okula vakfetmek aileler üzerinde bir kısıtlama getirecekti çünkü. Hem servet yapmak hem de on üç çocuk doğurmak – Tanrı'nın hiçbir kulu dayanamazdı buna. Gerçekleri dikkate alalım, dedik. Önce, bebeğin doğumuna kadar dokuz ay olduğunu düşünelim. Sonra bebek doğar. Arkasından bebeği emzirmekle geçecek üç-dört ay. Bebek beslendikten sonra onunla oynayarak en az beş yıl geçirilir. Görünüşe göre çocukları oynasınlar diye sokağa bırakamazsınız. Rusya'da çocukların sokakta başıboş koşuştuklarını görenler bunun göze hiç de hoş görünmediğini söylüyorlar. Ayrıca insanın mizacının bir yaşla beş yaş arasında biçimlendiği de söyleniyor. Eğer Mrs. Seton para kazanıyor olsaydı, dedim, oyunlarla, çekişmelerle ilgili ne tür anıların olurdu? İskoçya'nın, güzel havasının, pastalarının filan ne kadarını bilirdin? Ama bu soruları sormanın bir yararı yok, çünkü sen zaten doğmamış olurdun. Ayrıca, Mrs. Seton ve annesi ve onun da annesi büyük servet sahibi olsalardı ve bu serveti üniversitenin ve kitaplığın temellerine koysalardı neler olurdu diye sormanın da yararı yok, çünkü bir kere, para kazanmaları olanaksızdı, ikinci olarak da, mümkün olsaydı bile, yasalar onlara kazandıkları parayı kendilerinde tutma hakkı vermiyordu. Mrs. Seton ancak son kırk sekiz yılda kendine ait bir paraya sahip olabildi. Daha önceki yüzyılların tamamında her şey kocasının mülkiyetindeydi – belki de bu düşüncenin Mrs. Seton'la annesinin ve onun da annesinin borsadan uzak durmalarında payı olmuş olabilir. Kazandığım her kuruş, diyebilirlerdi, elimden alınacak ve kocam nasıl isterse öyle harcanacak – belki de Balliol'da ya da Kings'te bir burs verilmesine ya da öğretmenlik kadrosu kurulmasına harcanacak, demek ki para kazanmak, kazanabiliyor olsam bile, benim pek de ilgimi çeken bir husus değil. En iyisi kocam uğraşsın bununla.

Kendine Ait Bir OdaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin