Vol - 4

1K 125 11
                                    


 Günü sıradan bir gün olarak başladı. Uyanınca direk ortak banyoda, diğer göz köleleriyle beraber duşunu aldı. Ardından toplu kahvaltı faslı da bitince, bütün göz köleleri işlerini yapmak için dağılmıştı. Rey de sıradan bir günde yaptığı gibi sarayın üçüncü katını detaylıca temizledi. Ame Krallığının tablosunu temizlerken ekstra bir çaba harcadı. Temizliği de bitirince saraydan çıktı ve göz kölelerinin binasından her zaman kullandığı kovaları alarak nehrin yolunu tuttu. 

 Göz kölelerinin binasından ayrılınca, kendince mırıldandığı melodisiyle beraber ormandan geçmeye başladı. Bu krallıktan ne kadar nefret ederse etsin, bu ormana bayılıyordu. Ne zaman sinirli, öfkeli veya depresif bir ruh modunda olsa bu ormana gelirdi. Yılda bir kaç kez yağmur yağan Yoru Krallığında, sebebini bilmediği bir şekilde bu orman her zaman yağmur kokusunu taşırdı. Temiz havaya ve yağmur sonrasında ormanın yaydığı o tatlı kokuya sahip olan bu orman, Rey'in ruhunu her zaman temizliyordu. Kendisini yuvasında gibi hissediyordu. 

 Ormanın kazandırdığı sakin ruh haliyle beraber ilerlemeye devam etti. "Biraz ilerideki limon ağacının altında lotus pozisyonuna geç Rey." Ustasının sesini uyan Rey, sorgulamadan limon ağacının altına oturdu. Kovaları yanına bırakarak, lotus pozisyonuna geçti. "Dantianını uyandırırken yaptığın gibi enerji çekmeye başla." 

 Rey zihnini tamamen boşaltıp, etrafında özgürce dolanan dumanımsı enerjiyle yeniden bir oldu. "Şimdi ne yapacağım usta?" Ustasından cevap bekleyen Rey, boşalan zihninde belirginleşen ve  ustasının hapsolduğu kitaba baktı. Kısa bir süre kitaba bakınca, bedeninin boşluğa doğru düştüğünü hissetti. 

 Boşluğa düşme hissi kaybolunca, sakince gözlerini açtı. Artık ormanda değildi. En azından aynı ormanda değildi. Hayatında daha önce hiç görmediği ağaçların, bitkilerin ve hayvanların olduğu bir ormandaydı. Yüzünü döndüğü yerin bir kaç kilometre ötesinde, kristalden yapılmış gibi duran bir saray vardı. Rey, hayranlıkla etrafını incelemeye devam ederken, birisi omzuna dokundu. Her zamanki sakinliğiyle arkasını döndü. 

 Karşısında uzun boylu, alımlı ve bir tanrıça kadar güzel bir kadın duruyordu. Kadının beline kadar gelen dalgalı saçları, alımlı bir kahverengi rengiyle parıldıyordu. İri kahve gözleri, merakla kendisine bakıyordu. Nar kırmızısı dudakları, alayla gülümsüyordu. Beyaz ve pürüzsüz teni, kadının ne kadar güzel olduğunu bağırıyordu. Kadının beyaz teni, Rey'in beyaz teninin aksine kadına hayalet görüntüsü vermiyordu, aksine canlı bir heykelmiş gibi duruyordu. 

 "Çok güzelsiniz leydim." Rey, kadının önünde, saraya gelen insanların yaptığı gibi eğilmişti. Bunun üzerine kadın nazikçe gülümsedi. İçerisinde herhangi bir azgınlık veyahut da art niyet taşımayan bu iltifat, kadını gülümsetmişti. "Acaba nerede olduğumuzu sorabilir miyim?" yaptığı referansı bozarak dik bir şekilde, merakla kadına baktı. 

 "Burası benim ruh boşluğum Rey. Seni buraya ben getirdim." Kadının sesi de nazik bir melodiyi andırıyordu. "İzninizle, kim olduğunuzu öğrenebilir miyim, ve adımı nereden biliyorsunuz." Rey'in bakışları her zamanki sakinliğinden çıkmış, merakla kadına bakıyordu. 

 "Ustanı tanımaman büyük bir ayıp Rey." "Hana usta. Kusuruma bakmayın, sizin olduğunuzu anlamam gerekirdi." Rey, utançla başını önüne eğdi, Hana'ysa tam aksine gülmeye başlamıştı. "İlk önce şu resmiyetten kurtulalım, bana karşı sizli bizli konuşmanı istemiyorum Rey. Burada sadece sen ve ben varız. Zaten uzun bir süre de beraber olacağımız için bu duruma alışmak zorundasın." 

 "Peki usta. Buraya ruh boşluğu dedin, ruh boşluğu ne oluyor?" Hana yere oturunca, Rey de karşısına oturdu. "Ruh boşluğu, vereceğin bir fedakarlık sonucunda herkesin sahip olabileceği, ruhunda bulunan bir alan. Yaptığın fedakarlığa göre alanın özellikleri de değişiyor. Şu anda benim ruh boşluğumdayız. Ben ruh boşluğumu en büyük fedakarlığı vererek kazandım. Daha bir sürü detay olsa da, seni en başından eğitmem lazım."

MistikHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin