Bölüm Yirmi Yedi - Efsun

403K 23.7K 70K
                                    

Herkese merhabalar!

Upuzun bir bölümle geldim bu sefer, kelime sayımız 10.000den fazla. İftardan sonra tatlı niyetine sayabilirsiniz.

Eh, bölüm bu kadar uzunken, yorumlar da buna eş olarak artış göstermeli bence. :)

Gelecek bölüm için oy hedefimiz: +2500 oy

Yorum hedefimiz: +2500 yorum.

Okuyan herkes yıldıza bassa ve görüşlerini yorum olarak bildirse bu hedefler çok kolay aşılır. Yapabiliriz, biliyorum.

En iyi yoruma gelecek bölüm ithaf hediyem olsun!

Sizi seviyorum, keyifli okumalar. <3

Yeni bölümden atılacak kesitler için instagram adresim: sulisindunyasi

Not: Merak edenler için multimedyada Alkandros Sarayının Kralı Karan Alkan'ın fotoğrafı var.

Bölüm Yirmi Yedi - Efsun

''Ölmeni istemiyorum, Efsun,'' dedi benim gibi sessizce. Fakat sesi güven doluydu. ''Seni öldürmelerini istemiyorum,'' diye ekledi. ''Benimle olmanı ve seni kurtarmayı istiyorum.''

Yağmur damlaları sertçe cama çarpıyordu, gece lambasının aydınlatmakta sönük kaldığı karanlık odaya yansıyan yıldırım ışıkları odayı birkaç saniye beyazlatıyor, sonra etraf tekrar karanlığa gömülüyordu. Yattığım yatakta, ellerimle sıkıca kavradığım yorganla beraber bir o yana, bir bu yana dönüyordum. Düşüncelerim uyumama izin vermiyordu. Kolay, üstesinden çabuk gelinebilecek olaylarla karşılaşmamıştım. Önce korkunç Ragana olayı, ardından küle dönüşerek ölümünü seyrettiğim maglo kız, Sıraç, öğrendiğim gerçekler... Gördüğüm insanlar, giyotinle kafası kesilen insan çocuk...

Sağ bileğimi havaya kaldırdım, aklımda dönüp dolaşan bunca düşünceyle birlikte, gece lambasının cılız, turuncu harelerinin yaydığı ışıkla görebildiğim kadar bilekliğime baktım, kenarından sallanan küçük zincir boyutunu ayarlıyordu. Bu nedenle hiçbir zaman çıkmamış, ben büyüdükçe zinciri sıkılaştırılmıştı, bir kelepçe gibi... Ama bu kelepçe şimdi bana güven veriyordu, güvende hissetmemi sağlıyordu. Sıradan bir şey değildi kesinlikle ancak tam olarak ne anlama geldiğini bilmiyordum. Bir şeyleri düşündükçe kafayı yiyecek gibi oluyordum ve en sonunda düşünmeyi bırakmayı seçiyordum.

Bu korkaklıktı, değil mi?

Derince soludum, boğazımdaki barikat küçülmek yerine git gide daha çok büyüyordu. Burnumda biriken nefesi yavaş yavaş dışarı salarken bir kez daha soluma baktım. Komodinin üzerinde Arzen'in yemem için bıraktığı yemekler duruyordu, değil yemek, dokunmamıştım bile. İstemiyordum. Şimdiye zaten buz gibi olmuştu ve hiç yenecek bir tarafı kalmamıştı. İlgimi de çekmiyordu zaten.

Koridordan bir tıkırtı işittiğimde, havaya kaldırdığım bileğimi aşağı indirdim ve kısık gözlerimi biraz açıp sanki dışını görebilecekmişim gibi odamın kapısına baktım. Tıkırtıyı devam ettiren şey, adım sesleri olmuştu. Atılan her adımda ses biraz daha iyi duyuluyordu.

Alaz gelmiş olacaktı.

O an elimde olmadan yatakta hafifçe doğruldum, sadece evine geldiğini düşünüyordum ama bu bile hareketlerimi sersemleştirmeye yetmişti. Alaz'la sabah yaşadıklarımız aklımdan silinmiş değildi. Yaptığımız hararetli konuşma, benim için endişelendiğini söylemesi ve benim bir anlığına boş bulunup ona sarılmam... Hiçbiri beynimi terk etmiş değildi. Rahatsızlık duyuyor muydum? Bilmiyordum. O an yapacağım en doğru şey oymuş gibi gelmişti. Şimdiki aklımla aynı hareketi yapar mıydım? Bilmiyordum.

KARANLIĞIN ŞEHRİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin