IV.

36.8K 2K 513
                                    

Pazar sabahı süpürge sesiyle uyandım.

Bir insan için güne başlamanın en nefret edilesi durumu temizlikle uyanmaktı. Tam kapımın önünden gelen ve sanki yeri kazıyormuşçasına hırsla çıkan süpürge sesi güzelim rüyamı bitirmeme engel olmuştu. Oysaki rüyamda Buğra'yı görüyordum. Birlikte pikniğe gidiyorduk ve ben şu filmlerdeki kızlar gibi üzerime çiçekli, tam kırlara uyum sağlayan bir elbise giymiş, saçlarımı falan örmüştüm. Her halde bilinçaltım ne kadar saçma sapan ayrıntı varsa rüyalarımda onu karşıma çıkarıyordu.

Buğra hariç.

Uyanmadan önce, bana sarıldığını hissetmiştim. O güçlü kolları beni sarıp sarmalamış, güvene almışlardı. İçimi çekerek gözlerimi ovuşturdum ve güneşin tamamen içeri vurduğu odamın tavanını bir süre aptal aptal izledim. Yatak çok rahattı. Ama uykumu tam aldığım söylenemezdi. Telefonumun kilit ekranından saatin kaç olduğuna baktığımda, başımdan aşağı kaynar sular döküldü.

Saat henüz sabahın sekiziydi. Sekiz! Bu saatte hangi insan evladı evi süpürebilirdi ki?

Tekrar uyumayı denesem de, bir süre sonra tuvaletimin varlığı kendini hissettirmeye başlamıştı bu yüzden inleyerek yataktan kalktım. Gözlüğümü hayal meyal takıp odadan çıktığımda, Onat süpürgeyle salona geçmişti.

Banyoda işimi gördükten sonra aynanın karşısına geçerek elektriklenmiş saçıma kısaca bir göz attım. O kadar deli uyuyordum ki, sabah uyandığımda saçlarım kendinden geçmiş oluyordu. Reklamlarda sabah tam makyajlı ve spreyle şekillendirilmiş kadınlar güne güzel uyanıyorlardı. Oysa hayat öyle harika değildi. En azından benim için değil. Parmaklarımla saçlarımı kontrol altına almaya çalışsam da, işe yaramadı. Bu yüzden kısaca topuz yapıp dişlerimi fırçaladım. Sonra kendime daha da dikkatli baktığımda, tam kaşımın üzerinde çıkmış sivilceyi fark ettim.

Hem de iltihaplı olanından...

"Bir güne daha ne kadar berbat uyanılabilir ki?" diye homurdandım. Hayatımda hiç yüz bakımı yapmamış biriydim, sivilceler ara sıra bana uğramakta haklılardı. Ama bugün değil.

Çıktığımda, süpürge sesi kesilmişti. Salona kadar yürüyerek, Onat'a bakındım. Yoktu. Cam falan bile silebiliyor olabilirdi takıntılı herif. Daha sonra mutfaktan takırtı sesleri gelince, barın arkasında olduğunu fark ettim. Dikkatle kesme tahtasının üzerinde bir şeylerle uğraşıyordu. Sessiz adımlarla arkasından yaklaşarak ne yaptığına baktım. Yeşillik doğruyordu. Hatta yeşillikleri o kadar minik doğruyordu ki, merakıma engel olamadım.

"Onlarla ne yapacaksın?"

Benim yüzümden korkacağını hayal bile edemezdim ama Onat sıçrayarak elindeki bıçakla bana döndüğünde, yüzünde allak bullak bir ifade belirmişti. Ve o kadar komikti ki, kahkahamı engellemek çok zordu. Yine de, dudaklarımı zapt etmeye çalıştım.

"Omlet," dedi sanki hiçbir şey olmamış gibi yüzü eski duvar haline büründüğünde. Sürekli mimiklerini kontrol altına almayı nasıl beceriyordu anlayamıyordum açıkçası.

"Mmmm," dedim gözlerimi kapatarak. "Kulağa harika geliyor."

"Öyleyse pişir."

Bana yandan bir bakış attı ve tahtanın üzerindeki minik minik doğranmış yeşillikleri bir kabın içerisine boşalttı. Sonra yeni bir kap çıkararak içine tek elle iki yumurta kırdı. Bense incinmiş ruhumla onu izliyordum. Muhtemelen yaptığı şeyi yapmaya kalksam ortalık savaş alanına dönerdi.

"Yapamam ki ben," dedim umutsuz bir sesle.

"Hiç denedin mi?"

"Hayır," diyerek itiraf ettim. "Yeni şeyler denediğimde tıpkı diğer insanlar gibi ben de yememeyi tercih ediyorum."

Mavinin Maviyle Buluştuğu ÇizgiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin