Vize haftası hiç acımaksızın yaklaşıyordu. Sınavlara çok az bir zaman dilimi kalmıştı ve aynı zamanda havalar gitgide serinlemeye başlıyordu. Artık elbiseleri kaldırmamın, yerine son baharlık ince kazaklarım ve yağmurluklarımın vakti gelmişti. Bugün de tıpkı öyle serin ve kapalı bir gündü.
İki dersimin arasında bir buçuk saat bulunduğu için tası tarağı toplayıp kütüphaneye geçmiş ve ders çalışmaya başlamıştım. İşin aslı, içimden hiç çalışmak gelmiyor, gelmemesi bir kenara beynime bir türlü bilgiler girmiyordu.
Üniversitede üçüncü yılımdı ve bu zamana kadar bütler dahil toplam on iki kez sınav dönemi geçirmiştim. Ve hepsinden de ciddi yaralar almıştım... Kanadım kollarım kırıktı...
Yaklaşık kırk beş dakika kadar anlamsız anlamsız notlara bakmaya ve anladığımı zannettiğim kısımların altını çizmeye çalıştıysam da, olacak gibi değildi. İyisi mi, işten sonra eve geçtiğimde, gecemi ders çalışmaya ayırmaktı. Ders çalışmak için gece gibisi yoktur. Tüm atıştırmalıklar ve fincanlarca kahve ile dünyayı kurtardığını sanırsın...
"Sınava sınavdan birkaç gün önce çalışmaya başlamayana ben öğrenci demem," diyen Serhat'ın sesi tam ardımdan geldiğinde, gerçekten ödüm patlamıştı.
Kütüphanedeydik ve neredeyse çıt çıkmıyordu. Bir anda Serhat'ın sesi tüm kütüphanede yankılanmıştı sanki.
"Hiç sorma ya, yumurta kapıya dayandı," dedim kendimi toparlayabildiğimde. Serhat'ın yüzüne kocaman bir gülümseme yayıldı.
"Ne çalışıyorsun bakalım?"
"Toplumsal ilişkilerle alakalı bir makale okuyordum," dedim önümdeki makaleyi düzenleyip notlarımın üzerine bırakarak. "Ders arasında yapacak daha verimli bir şey bulamadım."
Bunu söyledikten sonra gözlerim çevreyi taradı fakat Buğra görünürlerde yoktu. Serhat'ın birden karşıma çıkması bir an aklımı başımdan alsa da, aklım çoktan yerine gelmiş ve Buğra alarmı vermeye başlamıştı bile.
"Ben de buraya okumak istediğim bir kitabı almaya geldim," diyen Serhat yüzümü inceleyip gülümsedi. "Yalnız geldim bu arada."
"Efendim?"
Serhat bu kez hafifçe kahkaha atarak başını kaşıdı ve sandalyemin arkasındaki çantamı eline alarak kitaplarımı işaret etti. "Gel dersten önce birer kahve içelim. Ders kadar verimli olmasa da sohbetim iyidir."
Bana dostça göz kırptı ve ben de memnuniyetle yerimden kalkıp kitaplarımı kollarıma toparlayarak peşine takıldım. Hem sanırım yeteri kadar sessiz bir muhabbet etmediğimiz için insanlar rahatsız olmuşa benziyordu.
Kütüphaneden çıktığımızda kitaplarımı çantama yerleştirdim ve Serhat'ın elinde tuttuğu oldukça kalın gözüken kitaba bir göz attım. "İnceleyebilir miyim?"
Serhat kitabı göğsüne bastırarak bana bir an hafifçe büyümüş gözlerle baktığında, gözlerimi kırpıştırdım. Birkaç saniye sonra bakışları eski haline döndü ve yavaşça kitabı bana doğru uzattı. Kitabın ismi Adınla Çağır Beni idi. Sanki bu ismi başka bir yerlerden duymuş gibiydim fakat daha önce kitapla hiç karşılaşmamıştım.
Arka kapağını okuyarak hafifçe gülümsedim. Kitap eşcinsel ilişki ile alakalıydı. Aklıma hemen Engin gelmişti. Sürekli tüm aşk kitaplarının heteroseksüel ilişkiler üzerinden yazıldığı için sitem ederdi. Haklıydı da. Toplumda heteroseksüeller olduğu kadar homoseksüeller de vardı ve birbirimizden hiç farkımız olmadığı için hepimiz romantik ilişkiler yaşayabiliyorduk normal olarak. Ama çoğu kişi bunu yazacak cesarette bulunamadığı için bu tip kitaplar gerçekten oldukça azınlıktaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavinin Maviyle Buluştuğu Çizgi
RomanceÖğrenciliği ve garsonluğu eş güdümlü olarak yürütmeye çalışan Nazlı, kendi halinde tek başına yaşayıp giden bir kızdır. En yakın arkadaşı Engin ve uzun süredir platonik aşık olduğu Buğra ile doldurduğu küçük dünyası, bir gün çalıştığı kafeye gelen b...