15.Bölüm

19.3K 1.3K 16
                                    

Talha'yı anlayabilmek için dünyada var olmayan bir lisanı bilmeliydi insan. En iyi psikologların bile faydasız kalabildiği bir insandı Talha zannımca. Bir kördüğümden farksızdı. Aklında ki düşünceler bir dağın eteğinden sızan, kah coşan kah dingin akan bir ırmaktan farksızdı. Onun düşüncelerini anlayabilmek için içine girmeye çalışırsanız o ırmakta boğulup ölebilirdiniz. Kalbinde ki duygular ise bir dağın tepesinde havalanmış tiz çığlıklar ile insanı cezbederken aynı zamanda ürküten vahşi bir kuştu. Eğer o kalbi yakından görmek isterseniz o çetin dağa tırmanmayı göze almalıydınız ki bunu yaparsanız ölebilecek bir ahvale gelebilirdiniz. "Benimle misin?" sorusuna verdiğim yanıt o dağa tırmanacağımı, o ırmağa atlayacağımı gösteriyordu. Buna niyet etmiştim lakin cesaretim ve hükmüm beni korkutuyordu. Çünkü gerçekler yüzüme çarpıldığında hayal kırıklığına uğrayacak olma ihtimalim beni mecalsiz bırakıyordu. Tüm duygularım peş peşe içimde şahlanırken en çok korkuyordum. Ondan.. Onu tamamen anlayabilmekten korkuyordum. Anlarsam normalleşeceğinden korkuyordum. Leylalaşacağımdan korkuyordum. Ve bu anlamanın ilk mim durağında anladığım ilk gerçek şuydu; ben Kaf dağı iken Talha Bahremoğlu Everest'ti, gerçekti.

Parmağımda duran alyansın üzerinde gezdirdim elimi. İnce zarif işlemesine bir kez daha hayran kalarak baktım. Dörtlü sarmal yapıda bir örgüyü anımsatan ince alyans parmağıma tam oturmuştu. Daha da yakından baktığımda her sarmalı da başka sarmalların oluşturduğunu gördüm. Çok ince işlendiği belliydi. Talha'nın zevki tıpkı kendi gibi benzersizdi. Yüzüme değen güneş ile gözlerimi kamaştırdım sol elimi kaldırarak yüzüme siper yaptığımda güneş ışınları parmak aralarından yüzüme değmeye devam etti. Gülümsedim. Ve güneşinin yüzüme değmesine izin vererek sehpada duran fincana uzanıp soğumuş olan çayımdan bir yudum aldım.

Leyla'nın özel ders saati olduğu için hocası ile birlikte üst katta ki salondaydı. Bense boş olan iki saatimi şu sıralar ihmal ettiğim kitaplarıma ayırmaya karar vermiştim. Alt katta ki salonun bahçe kapısının hemen yanına konulmuş tahta sedirlerden birine oturmuştum. Dün geceden sonra yüzümde oluşan gülümsemeye engel olamadığım için odaklanamadığım kitabım önümde açık duruyordu. Uzanıp tekrar kaldığım sayfayı açtığım sırada kapı zilinin çaldı. Kimin geldiğine bakmak için ayağa kalkadurduğum da birkaç erkek sesi duydum olduğum yerde kaldım. Sesler yaklaştı. Talha sabahtan bu yana çalışma odasındaydı. Kahvaltı bile etmemişti. Yavuz onun yalnız kalmak istediğini söylediği için yanına gitmemiş onun çıkmasını beklemiştim. Sesler ile birlikte az sonra Talha'nın tanıdık sesi içeriden duyuldu.

"Berzah! Neler oluyor?" dedi endişeli bir şekilde. Gelen kişi Berzah'tı demek.

"Veda etmeye geldim."

"Saçmalıyorsun." Talha'nın sert sesinin aksine Berzah'ın ses tonu kırılacak gibiydi. O da Talha'nın öfkesinin farkında olacak ki, sessiz kaldı. Hemen ardından onun yerine cevap veren başkasıydı.

"Sakin ol Talha, o da iyi değil." Zeyd'di bu. Oda Berzah ile birlikte gelmiş olmalıydı.

"Bana iyilik zırvası yapma Zeyd. Gidecek olan o ise iyi de hissetmemeli." Berzah nereye gidiyordu bir anlam veremedim. Anladığım kadarıyla Talha onun gitmesini istemiyordu. Zeyd ise onu anlayarak sessiz kalıyordu. Sakin bir sesle Talha'ya cevap verdi:

"Kardeşim, onu anlamalısın."

"Anlıyorum. Ama ben Erkan denen itin kazanmasını kabullenemiyorum." Berzah yine aynı ses tonuyla cevap verdi.

"Hare hastanede. Onu yalnız bırakmayın." Talha öfkesini bir kenara atarak bu defa ikna edici bir tonla konuştu:

"Berzah, kardeşim gitmek zorunda değilsin."

MİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin