22.Bölüm

14.4K 1.1K 82
                                    

"... feinne me'al'usri yusra..." (İnşirah/5)

İnceden sardı etrafımı duanın efsunlu ferahlığı devamını otuz üçüncü kez okurken. Sabah namazında seccadeden kalkamamıştım yine. Ellerim dizlerimin üstüne düşmüş cansız gibi kımıltısız durmuştum. Aklım Rabbin huzurunda vicdan mahkemesindeydi. Hangi taraftan savunsam aklanamayacak bir suçun yükü vardı yüreğimin üstünde. Okuduğum her dua yükü bir parça alıyordu öyle ki ara ara konuşmalarımın ortasında birden durup içimden bir duanın ipini tutup içime çekmeye başlıyordum istemsiz. "Allah'ım onu affet." diye fısıldadım ardından. Ve bir otuz üç kez daha tekrarlandı dilimde İnşirah. Bu defa onun içindi...

Yaradan'dan kendi için af dilerken ne denli derin bir içtenlik ile dua etmek gerekiyorsa, insanın sevdiği adamın bağışlanması için af dilemesi o içtenliğin iki katını gerektiriyordu. Pişmanlığım beni kahredecek kadar kötüydü ve daha da kötüsü onun olmayan kahrını da çekiyordum. Pişman olmadığı üzülmediği için ben bu yükün altına iki kez onun içinde giriyordum. Allah'tan utanıyordum, hala da utanıyorum. Ellerim semada iken başımı eğebildiğim kadar öne eğiyordum. Allah'tan elimden geldiğinin iki katı kadar af diliyor, ayaklarım ağrıyana kadar tövbe edip namaz kılıyor, seccadenin üstünde yorulup uyuyakalıncaya kadar dua ediyordum. Üzgündüm. Üzgün oluşum Talha'dan uzak kalıp onu özlemeye de ona olan kızgınlığıma da baskın geliyordu. Tüm hissiyatım sadece Allah'a idi. O'nunla (c.c) idi.

İnsan aşık olunca gözüne taktığı pembe lenslerden olsa gerek sevdiği insanı bambaşka biri gibi görüyordu. Yanlışlarını duymazdan, hatalarını görmezden geliyordu. O aşk hissi ile birebir bütünleşiyordu insan. Öyle ki aşkın mükemmelliği ne kadar büyükse maşuk da o denli mükemmel görünüyordu göze. Koşulsuz iyi, koşulsuz güvenilir, koşulsuz nezaket sahibi ve koşulsuz merhametliydi. Ona kötü olan değil bir söz, bir nazar dahi konduramıyordunuz. Onu çok seviyorsunuz çünkü. Aşk derdinin içindeyken onun bir yanlışına binaen o kötü biri olmaz diyorsunuz. Siz onu seviyorsunuz ya o kötü biri olamaz, bir kötülük yapamaz. "Konduramıyorsunuz maşuğunuza tek bir toz." Bir yere kadar evet... Çünkü bir tek Allah sonsuzdur. Kalan her şey biter, eskir ve geçerdi. O zaman aşkın ilk şiddeti geçmeye başlayınca işte, o pembe lenslerinizin rengi biraz solunca aşık olduğunuz insanın gerçekte nasıl biri olduğunu çok daha net görebiliyorsunuz. Hatta kendinize bu kadar aptal olduğunuz için dehşete düşebilecek kadar. Sonrasında ise asla unutamayacağınız müthiş bir hayal kırıklığını hayatınıza buyur ediyorsunuz.

Çünkü sevgili, seveni bambaşka görür hem gözünün gördüğü olduğundan iyidir hem de kalbinin gördüğü olduğundan daha iyidir.

Bir gün bir padişah Mecnun'un dillere destan olan, uğruna çöle düşecek kadar bir aşk yaşadığı Leyla nasıl biridir diye merak etmiş ve muhafızlara gidip Leyla'yı huzuruna getirmelerini emretmiş. Muhafızlar padişahı dinleyip Leyla'yı getirmişler huzura. Padişah bakmış karşında ki kıza. Kara kuru sıska bir genç kız. Şaşırmış ve Mecnun'a dönmüş:

"Ey Mecnun," demiş "uğruna çöle düştüğün Leyla bu muydu?" Mecnun bakışlarını Leyla'dan güç bela ayırıp padişaha:

"Siz bir onu benim gözümden görün." demiş.

Bu hikayeden çok zaman sonra Mecnun'un gözünde ki güzeller güzeli Leyla bir insan olarak göründüğünde Mecnun çoktan beşer bir sevgiden uzaklaşmış Gerçek Güzel'e, mahluka birazcık Güzellik Üfleyen'e ulaşmış ve eskisi gibi görmemiş Leyla'yı. Çünkü O(c.c) bütün güzelliklerin ve koşulsuzluğun sahibiydi. Bir aşk perdeden geçtikten sonra sevginin büyüklüğü onu Yaradan'a dönüyordu tamamen bunun için Mecnun'un gözünde ki perde kalkmıştı. Ona döneceği de muhakkaktı elbette. Çünkü;

MİMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin