"YANGIN'DAN SON DOKUZ."

120 23 43
                                    

Cem Adrian - Tuz Buz

Emir Can İğrek - Yangınlı şiir

🌹

Yangın'dan son dokuz.

Taşlı bir yolda tökezlemeden ilerleyen bir aracın, düz yolda devrilişi gibi bir gece ansızın bitiyoruz.

Sisli bir gecenin ardında kalan o dağ gibi, acımın içinden öyle görünüyorsun.

Gökyüzü biraz karanlık bu gün, bir buluta bakıyorum, bulut'u omzu çökmüş yaşlı bir adama benzetiyorum. Diğer bir bulut'u ise bisiklete binen bir çocuğa. Gülümsüyorum.

Omzumun üzerinden sana bakıyorum, omzunda ki kuş ile sohbet ettiğini görüyorum. İçim sıcacık oluyor, Gülümsüyorum.

Bilir misin? Evi olmayan çocuklar da gülümserler.

Göl'ün biraz ilerisinde kocaman bir ağacın üzerinde yaptığımız küçük eve bakıyorum. O gün evimiz yıkılsa dahi, biz yıkılmamıştık. Sarsıla sarsıla ağlamıştım bana "Sana ev yapacağım, bize ev yapacağım" demiştin. Tam 2 hafta boyunca tahtalar ile uğramıştın. Ne kadar beceremesem de yardım etmeye çalışmıştım Ve bu çiçekli ormanda yürürken hep gölgelendiğimiz ağacın üzerine küçük bir ev yapmıştık. Etrafında çiçekli Sarmaşıklar olan, ışıklar ile süslenmiş bir evdi. Ve öldürülen ölmüş, ellerimizle topladığımız ölü çiçekleri ise saydam küçük bir ev yapmış içine ışık koymuştuk evimizin köşesindeydi o da  Ve biz bu eve, kalbimizi bırakmıştık.

Evimizi yıksalar da, kalbimiz bizimleydi ve kalbimiz bizim evimizdi.

Yanına geliyorum. Ben geldiğimde kuş omzundan uçuyor. Dudak büküyorum. Boş olan omzuna başımı yaslıyorum. Sende başını başıma yaslıyorsun. "Mutlu musun?" Diye soruyorsun. Senin yanındayken nasıl mutlu olamayacağımı sorguluyorum, bu mümkün değil biliyorum. "Yanımdasın adamım, mutluyum kocaman." Diyorum. Sırtımızı yasladığımız ağacın gövdesine Sarmaşık çiçeklerine bakıyorum.

"Evimiz çok güzel oldu." Diyorum. Burukça gülümsüyorsun. "Bu evi yıkamayacaklar." Diyorsun. Üzülüyorum. "Ya yıkarlarsa," diye konuşuyorum. Başını iki yana sallıyorsun. "Yıkamazlar." Nasıl bu kadar emin olduğunu merak ediyorum. Devam ediyorsun. "O sardığımız çiçekleri görüyor musun?" Diye soruyorsun. Omzumun üzerinden çiçekler bakarken "Evet," diyorum. Tekrar konuşuyorsun.

"O çiçeklere dokunduklarında kanarlar, yara alır ve zehirlenirler." Şaşırıyorum. "Peki bizi neden yaralamıyorlar." Cevap veriyorsun. "Çünkü biz onlara zarar vermek için dokunmuyoruz."

Göğsümde bir sevinç, sana doğru. Gülümseyişime gülümsüyorsun. Dayanamıyorsun, avuçlarını sırtıma yaslıyorsun. Bana kocaman sarılıyorsun.

İki eli yaralı birinin birine sımsıkı sarılmasını bekleyemezdin. Ben bekliyordum. Çünkü; O avuçlarında kalbini taşıyordu,  kalbi ile sarılıyordu. Kalbinden öpüyorum.

Gün batarken, saçlarıma ellerinle yaptığın renkli renklo papatya tacını takıyorsun. Gözlerinin içi gülüyor. Gözlerinde ki kendime bakıyorum. Sana  bakıyorum. Sonra fısıldıyorsun "Öyle güzelsin ki Ben İnanamıyorum ama sen inan çok güzelsin."

Sana Kalbimi sökmüş de, sen dokunuyorsun diye bir sevinçle bakıyormuş gibi baktım.

Omzunda uykuya dalıyorum. Uyku beni tam içine çekmeden, beni evimize taşıyorsun. Nefes alışveriş seslerini duyuyorum.

En sevdiğim şarkı bu. Melodisi sensin. Sözleri kalbin, sonu benim.

Omzumdan öpüyorsun. Yere, yumuşak yatağa beni bırakıyorsun. Yanıma kıvrıldığını hissediyorum. Birden Kollarım senin boşluğun ile seni arıyor buluyorum. Sana sarılarak uyuyorum.

Sonra birşey oluyor nefes alırken acıdığını hissediyorum. Bunu, sırtıma değen kalp atışlarından anlıyorum. hemen yanımdan kalķıyorsun. Öyle acele oluyor ki bu, yatağın diğer köşesine yaklaşıyorum. Gözlerimi açmıyorum ama görmesem dahi, hissediyorum. Kalbim deli gibi atarken bir ses duyuyorum. Çekmeceleri karıştırıyorsun. Birşey aradığını anlıyorum. O sıra nefes almak da zorlanıyorsun. Kesik kesik nefesin tenime batıyor, yaralanıyorum.

Senin nefesin ile yaralanan her parçam, senin nefesinle kapanıyor bunu bilmiyor musun?

Sonra ses kesiliyor. Aradığın o şey herneyse buluyorsun. Bir kutunun kapağını açıyorsun. Sonra kutunun kapağını kapatıyorsun. Yutkunma sesini duyuyorum. Sonra su içtiğini.

Ve ben o an anlıyorum. Ne olduğunu bilmediğim bir ilaç içtiğini. Sevgilim o herneyse benden neden gizlediğini bilmiyorum. Kalbim acıyor. Kötü birşey olduğunu hissediyorum. Sonra birden aklıma geliyor. Hasta olduğunu düşünüyorum. Kalbim ağrıyor. Kaburgamın kemiği sızlar, hissetmiyor musun? Yanıma uzanıyorsun. Sonra biraz zaman geçiyor uyuyorsun, ben uyuyamıyorum. Başını saçlarımdan alıyorum. Yastığa bırakıyorum.

Çekmeceye doğru yavaş adımlar ile gidiyorum. Sana bakarken, uyanmandan deli gibi korkarak. Bunu yaparken deli gibi sayıklıyorum. "Hasta değilsin," diyorum. Elim Çekmeceye uzanıyor. Açıyorum. Sonra onu görüyorum.

Bir kutu ilaç.

Kutuyu avuçlarıma alıyorum. Nefesim göğsümde birikmiş, dudağımdan yangın çıkarken. Titreyen avuçlarıma ile kutunun üzerini okuyorum. Anlamıyorum. Kutunun içine bakıyorum. O küçük kağıdı çıkarıyorum. Okumaya başlıyorum.

Ferman mı yazılı burada sevgilim? ölümün öyle elinden.

Kalp yazıyor. Hasta. İyi de sevgilim, kalbi hasta olan insanlar içer bu ilacı neden içiyorsun ki sanki? Hem bu ilaçlar öldürür sevdiğimi, sevgilim. Göğsüm de atıp duran kalbim utanır atmaktan. Ağlıyorum. Sesimi duyma diye avuçlarımla kapatıyorum dudaklarımı. Yere diz çöküyorum.

Kalbi hasta olan çocuğun kalbini avuçlarına vermişler. Eli hep kalbindeymiş de yaram var diyememiş.

Yaram değil yanan var.

Sevgilim. Hasta olan kalbini, avuçlarım ile iyileştirebileceğimi zannetmiştim. Bana eksik kaburga kemiğim dediğinde, kalbinin yerine bakardım. Ben neredeyim diye sorduğum da kalbini gösterirdin. Şimdi söylüyorum sana.

Sevgilim kalbini kaburganda saklarken, kemiğim kırılmış. Saklayamamışım. Sen şifan zannedip beni göğsünde gizlerken hırsız gibi kalbini almışım. Sen şifa zannettiğin zehri kalbinde taşımışsın da, zehir kalbini çalmış.

Kalbini bana tutsak ettiğinde, kalbini dudaklarımla hırpalamışım işin kötü yanı, kalbinin ağırlığını taşımaktan yorulup zaten kalbini ağrıtan bana, avuçlarıma verip al demişsin.

Gözlerim de kuruyan yaşları  avucumun tersiyle siliyorum. Kalbine, sana bakıyorum. Yanına uzanıyorum. Ne yaptığımı bilmiyorum. Sonra avuçları ile bena sarılıyorsun. Kocaman bir nefes alıyorsun saçlarım da. Bir gözyaşı düşüyor omuzlarına benden sana.

Sen bana kalbini verdin, gözyaşlarım ile kirletiyorum.

Bana bir keresinde kalbine ölüyorum demiştin. Bende sana ölüyorum demiştim.

Biliyor musun?

Sevgilim.

kalbin aşık olmuş öldüğüne.

Kalbim öldürmüş öldüğünü.

Bir çocuğun kolları, oyuncaklarının evidir, yeridir.

Bir çocuğun gülüşleri, sevdiğinin yanıdır.

Benim kollarım ölümdü.

Senin gülüşlerin ölüme gülümseyen ölünündü.

Söyle şimdi lütfen.

Küllerimiz bize mezar kazar mı sahiden?

Küllerimize yer var mı sahiden?

Kalbinize iyi bakın efendim.

Kalbinizi ağlatmayın zira kanadığında, bir meleğin kanadı kırılır.


KÜL'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin