19. BÖLÜM

415 145 20
                                    

Sayılar birikiyor, desteler haline gelip günleri, haftaları, ayları oluşturuyordu. Aradan üç hafta geçmiş, mayıs neredeyse bitmişti. Ankara adımlarını hızlandırmış, koşuyordu yaza doğru. Hevi'nin yaz kokusu adını verdiği bir koku sarmıştı etrafı. Bu kokuyu tarif edemez, fakat bilirdi. Sokaktaki dut ağaçlarının kokusu, bal çiçeklerinin kokusu, arka bahçedeki asma yapraklarının kokusu ve sanırım sarhoş edici bir heyecanın kokusunun karşımıydı bu. Koku, güneşin tepede olduğu öğle saatlerinde daha da keskin olur, pencereleri açtırırdı Hevi'ye. İşte şimdi de, açtığı pencerenin önünde, kucağında Murat'la birlikte oturmuş, babasının gelmesini bekliyordu. 

Babası beraberinde Yade ve Bapir'le birlikte gelecekti. Yılın bu zamanlarında Yade ve Bapir'in doktor kontrolleri olurdu. Babası onları köyden getirir, yaklaşık on gün birlikte kaldıktan sonra da hep birlikte köye giderlerdi. Hevi kendini hatırladığından bu yana yazları hep orada geçirirdi. Bu sene bir istisna olacak, Hevi staj zorunluluğundan dolayı onlardan sonra gidecekti köye. Yazları kızgın bir tavaya dönüşen Ankara'yı düşündüğünde, bu durum içini karartıyordu fakat şimdi kendini baharın son günlerinin keyfini çıkarmaya adamıştı. Pencere önünde oturmuş öylece beklerlerken korna sesiyle irikildiler;

- Geldiler!..geldiler!.. diye el çırpıyordu Murat.

Hızlıca dışarı çıkıp kendilerini Bapir ve Yade'nin kucağına attılar. Yade yanında koca bir çuval yiyecekle birlikte gelmişti. Yiyecekleri yerleştirip, birbirleriyle hasret giderdiler. Akşam yemeğinden sonra da dinlenmek üzere koltuklarına geçtiler. Hevi mutfakta çay koyup, hazırladığı pastanın servisini yapıyor, bir yandan da içeride konuşulanları dinliyordu. Yade Ali'nin durumuyla ilgili bilgi alıyordu annesinden;

- Xolti (teyze), bu sene daha çok hastalandı, doktor daha çok ilaç veriyor...

Bapir ise okumayı yeni yeni öğrenmiş olan Murat'a kütüphaneden rastgele aldığı bir kitaptan küçük bir bölümü okutuyordu. Yavaş yavaş okuyordu Murat;

- 'Kurallar içinde bulamaz insan kendini, bunu çoktan anladım.

Aklın kuralları içinde bulamaz, bunu burda anladım.

Belki aşkın kuralları içinde bulabilir. Ama aşkın kuralı var mı?

Belki bir yarısını bulur.

Ya öbür yarısını..?'

'Hakkari'de Bir Mevsim' diye düşünüp gülümsedi Hevi. Tam bu anda babasının sesi duyuldu;

- Beran, oğlum, kapattın mı dükkanı..? ha, ha tamam, bugün vergi memuru geldi ya bir kağıt getirdi, bildin mi..? ha, işte sana zahmet onu bir bana getirirsin oğlum..? ha, tamam hadi gel, bekliyorum.

Hevi babasını duyunca bir an duraksadı. Bu üç hafta içinde sık sık görmüştü Beran'ı fakat son üç gündür hiç görmemişti. Dilimlemekte olduğu kare şeklindeki pastaya baktı. Dokuz dilim vardı ve en güzel dilimleri koymuştu tabaklara, geriye köşedekiler kalmıştı. Tabaklardaki dilimlerden bir tanesini yeniden pasta kabına koyup, yerine köşedeki dilimlerden birini koydu.  Kendi payıydı bu. 

Yerine koyduğu dilimi ise Beran için ayırmıştı. İçinde, derinlerde bir yerlerde ona karşı olan zayıflığından, onu düşünmesinden yapmamıştı bunu zaten, hangi misafir olsaydı böyle yapardı... ya da.., ya da yapar mıydı..? Hevi büyük bir heyecanla çayları dağıtıp pastaları servis etmişti ki, henüz ayaktayken zil çaldı. Odanın ortasında öylece durdu. Yade eliyle dürttü onu;

HEVİ (TAMAMLANDI) #WATTYS2020Onde histórias criam vida. Descubra agora