11.BÖLÜM: "RUHUMDA SENİN KİTABIN."

471 90 59
                                    

02.05.2002

Yüreğimin içine baksalar,
İçinde senden başka bir şey bulamazdılar.
Şayet zihnimi okusalar,
Bir kaptanın denizine olan sevdası gibi zihnimde senin dalgalarının hüküm sürdüğünü ve sende boğulmaktan gurur duyduğumu anlarlar.

Ellerin, ah o güzel ellerin.

Pamuktan bile yumuşacık, süt gibi tertemiz ve narin ellerin.

Aklımı yerinden oynatan, ayaklarımı yerden kesen güzel ellerin.

"Kendinde misin?" Sessizliğimin dibini sıyırır gibi sormuştun.

Seni gördüğüm andan beridir ben kendimde değildim ki.

"Bilmem." Bana soğuk duvara sırtını yaslıyormuş da, aniden irkilmiş gibi baktın. "Nasıl bilmiyorsun ki?" Gözlerini benden kaçırmıştın. Ah, demek benimle oyun oynuyordun Lavinia. Seni küçük şey seni.

"Sen biliyor musun peki?" Bir cesaret pırıltısı ruhumun içinde, duygularımdan yaptığım uçurtmayı gökyüzüne bıraktı. Artık o özgür ve korkusuzdu.

"Neyi biliyor muyum?" Güzel dudaklarının her kelimesinde dikkatim oraya gidiyordu. Bana kızma, erkeksel bir dürtü diyip de geçme güzelim. Ben senin dudaklarından ziyade oradan çıkacak kelimelere bakıyordum. Bedeninin içindeki şifrelerle ilgileniyordum.

"Beni seviyor olduğunu."

Tanrım, cesaretimin de böylesi.

"Demek fazla cesaretliyiz Gül Adam..." Omuz silkip zihnimdeki tortul fikirleri ezdim. "Buna nereden emin oldunuz?" Gözlerinde bir yangın vardı o an, o yangının içinde yanan bir odun ateşi gibi hissettim kendimi. Sanki kalbin bir sobaydı ve sevgili gözlerin duygularını harlıyor ve gözlerin beni cayır cayır yakıyordu.

"Bunun cevabını sana şimdi vermeyeceğim."

"Zaman mı verecek yoksa?"

Gözlerin parıltılı bir mücevher denizi misali baktıkça cebim değil yüreğim zenginleşiyordu.

"Sana cevabını yüreğim vermiş zaten. Zamana ihtiyacın mı var?" Ellerin çekingen bir şekilde eteğinin ceplerine girdi ve tatlı tatlı kıkırdadın.

"Bana neler söyletiyorsunuz, Gül adam."

Nasıl söyletiyorum bilmiyorum ama iyi söyletiyorum.

Adımlarımız geniş arnavut kaldırımın pürüzlü yüzeyinde sürünürken sohbetimizle ne çabuk varacağımız noktaya vardığımızı fark etmemiştik. İkimizde kalbimizin ortasında, aşk denilen kuşun kanatlarını çırpıp göğüs kafesimizi delmek istercesine, sabırsızca ötüşüp durduğunu hissediyorduk.

İkimizde adına aşk denilen o hastalığı seve seve kabul etniştik ve bir ömür de yaşatmak niyetindeydim.

"Geldik değil mi?" Boş bir soruydu ancak ikimizinde sessizliğine tahammül edemiyordu içim. Cevabını sahafa girerek bana verirken seni takip ediyordum. Sahaf sessizlik içinde tozlu raflarının o eskimiz kokusuyla burun direklerimi sızlatırken sen çoktan aramıza mesafe koymuş, görevlinin yanına, kasaya varmıştın. Ne çabuk toparlamıştı vücudun, hayranık uyandırıcıydı.

Yanına kısa sürede vardığımda mırıldanırcasına kendi halindeydin. Seni girdiğin derinlikten ayyuka çıkarmak istedim. "Lavinia'm?" İsmini duyar gibiydin artık bunu yeniden hissetmiştim. "Şey..." Görevli beyefendi hadsizce girdi aramıza. "Hanımefendi ne tür kitap okumak istediğine karar veremedi de." Şimdi anlamıştım karın ağrının sebebini.

LAVİNİA'DA SOLAN BİR GÜL Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin