"DÖRDÜNCÜ MEKTUP"

140 31 57
                                    

Perşembe.

Sevgili Yusuf.

Sana bir kız çocuğunun babasıyla kurduğu o ağacın dallarının, kaburgasında nasıl büyüdüğünü anlatacağım. Sana Kız çocuğunun sırtında ki o oyuğu anlatacağım. Sana Kız çocuğunun salıncağını nasıl uçurumlara taşıdığını anlatacağım.

Dedim ya, sana yazdığım mektuplar da güzelliklerden de bahsedeceğim. Her zaman huzursuz olan yüzünde bir toz tanesi kadar yer kaplayan bir gülümseme oluşursa ve bu gülümseme satırlarıma düşerde aniden yağmurlu bir hava da güneş açarsa, senden bileceğim.

Yusuf, ne zaman senin adımlarının geçtiği yerde bakışlarım donmaya başlamıştı bilmiyorum. En son dükkanıma geldiğin zamandan itibaren tuttuğun kapı kolunu bir Annenin evladının başını okşadığı gibi okşadım. Menekşeleri mi hergün kokluyorum. Senin dediğin gibi umut kokuyor.

Ne zaman seninle göz göze gelsem, gözlerini hemen kaçırıyorsun. Bu kalbime bir bıçak hediye etmen gibi bir şey Yusuf, saf kalbim bıçağın keskin tarafından tutarak kabul etti hediyeyi. Ziyanı yok öyle değil mi? Bu arada Farkettin mi? artık kokulu çiçeklerimi değil, menekşeleri mi çıkarıyorum dışarıya. Sen bilsen de bilmesen de hayatım boyunca hiç görmediğim, Kokusunu asla almadığım Annene, bu hayatta bir çocuk gibi yerinde duramayan kalbimi hediye ettiğim sana, Bilmese de kalbini hediye eden Annene, hergün menekşeler götürüyorum. Küçükken Babam'ın öğrettiği duaları okuyorum dilim döndüğü kadar.

Yaşadığımız Kasabanın insanları her zaman sakin ve sağ duyulu insanlardı. İçlerinden bir kaçı sana kınayan ve deli olduğunu düşünen bakışlar atsa da kimse 27 yaşında bir adamın içinde ki çocuğu öldürmediğini bilemezdi. O gün mahallenin çocukları ile top oynadığın zaman seni camın ardından değil, canımın ardından izliyordum. Çocukların başını titrek ama bir o kadar da buna ihtiyacın varmış gibi okşuyordun. Tam karşı dükkan bir sahaf dükkanıydı sen bakışlarımı yakalayamayasın diye arada oraya bakıyormuş gibi yapmıştım. Sonra bir anda seninle konuşmak istedim. İçimdeki çocuk seninle doldu. Bir anda asla düşünmeden yaptım o gün Yusuf ne ara sahaf dükkanına girdim ne ara o kitabı aldım bilmiyorum.

Kürk Mantolu Madonna, ilk baskısını aldığım o gün günlerimin belki de yaşanmış tüm hayatları kapsayan o süre içerisinde geleceğime geçmişimden bir adım atmıştım. O kitabın arasına bir menekşe bırakmış ve çekinerek söylüyorum. İçine küçük bir not bırakmıştım aynı şu satırları yazdım. 'Menekşelerin kokusu kadar mı Umudumuz?' Sonra durmuş senin görmemen için gitmeni beklemiştim. Babam telaşımın nedenini sorduğunda 'hiç' demiştim evet bu basit bir kelime olabilir lakin babama ilk yalanımdı ve aslında her şey çokken bir o kadar da sadece 'hiç'di.

Yokuş aşağıya inen bir bisiklet gibi, korkak bir o kadar da cesurdum. Senin hergün geçtiğin Kapının önüne sanki bir mucizeymiş gibi bakışlar atmıştım ama biliyordum bir mucizeydin. Kapalı dairenin karşısında ne kadar bekledim bilmiyorum kalbim, çocukların basıp kaçtığı bir ev zili gibiydi. Hangi ara kapının kenarında ki küçük kutucuğa kitabı bıraktım bilmiyorum. Ne ara Koşarak, yaramazlık yapmış bir çocuk gibi uçuruma gittim onu da bilmiyorum yusuf.

Hatırlıyor musun? Sana bir mektubum da sırtını yasladığın bir ağaçtan bahsetmiştim. İşte tam o andan sonra o uçurumun üzerinde ki ağaca bir salıncak kurdum. Bu salıncak iki kişilik. O an yanıma oturacağını düşünen bir kız çocuğuydum sadece.

Bilemezdim yanımın boş kalacağını. Bilemezdim. Sırtımın oyuğunu. Bilemezdim ağacın çürüyüp salıncağımı gökyüzüne asacağını.

Şimdilik kalemimim izi burada dursun Yusuf. Söz veriyorum bir gün sana en güzel günlerimizi anlatacağım. Lakin biraz yaram var, izin ver biraz durulana kadar kanasın.

-Dördüncü mektup dördüncü oyuk. Olmayanın hatırasına. Beşinci mektup bir Bulutun yağmurundadır.

Güzel kal.

💐

RÂYİHAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin