"DOKUZUNCU MEKTUP"

84 17 32
                                    

Salı.

Sevgili Yusuf.

Bir kuş uçuyor geceden, konuyor deniz kenarına. Bir şarkı açıyor birisi, duyuluyor yakından sesi. Bir çiçek büyüyor bulutun kollarında, üzerimize yağıyor yağmur. Çiçeklerimizi gülümsetiyor mu ağlatıyor mu yağmur? Büyüyor mu bir çocuk dört duvar arasında? Gülümsüyor mu Anneler evlatlarına? Yorgun mu babalar? Dönmüyor mu atlı karıncalar? Bir hayal ölüyor mu? Böyle mi büyür çocuklar? Âh büyüsün, gülümsesin ve hayal kursun çocuklar. Yusuf, sen Sorularıma yanıt vermesende duyarsın. Ben içime atarım çığlığımı, sen yine de duyarsın.

Sana o günü anlatacağım. Deniz kenarında, dalgalara kollarını açan kız çocuğuna, geceye güneş çizen o adamı anlatacağım. Biliyorsun zaten mektuplarım biraz ağıt gibi, biraz geçmiş biraz sen.

Kasaba yaz akşamları kalabalık, ışıltılı oluyordu hep. Dükkanımı kapatmıştım. Yakın olan sahile gitmiş, yaz gününün kendine ait kokusunu alıyordum içime. Sen de biliyorsun ki o kayalıklarda, taşlı yollarda hep tökezliyorum. Yine iki kere yere düşmüş, lakin üçüncü düştüğümde kalkmadan kayanın üzerinde oturmaya devam etmiştim. O an öyle huzurluydu ki içim, bunun bir sebebi vardı. Varmış Yusuf.

Önce hafiften bir gölge hissetmiştim ardımda, sonra bir menekşe kokusu. İnanabiliyor musun? Menekşe kokmuştu. Eğer bir gün Senin kokunu tarif etmek istesem menekşe derdim. Senden hep umudun kokusunu alırdım Yusuf. Sen umut kokuyorsun. Birazda Annen. Hatta çokça Annen.

O an Yanımda meğersem sonsuzluk kadar boşluk varmış, sen üzerime gölgeni misafir ettiğinde anlamıştım. Öyle utangaç, yaramazlık yapmış bir çocuk gibi bakıyordun ki, gözlerinden öpememek hâlâ kursağımda. Boğazını temizleyip şunu söylemiştin. 'Nazenin,' yutkunduktan sonra devam ettin. 'Nazenin hanımefendi, yanınızda bir kaç dakika kalabalık etmeme müsade eder misiniz?' Âh seni tanımadan olan önce ki hayatımda dahil tüm dakikalarımı sana verebilirdim lakin diyemedim ki bunu, âh keşke deseydim. Keşkeleri sevmem Yusuf, ama söyleseydim keşke. 'Âh oturabilirsiniz' bu değildi söylemek için çırpındığım cümle bu değildi Yusuf, asla değildi. 'Otur cancağızım yaralarımız var' ya da 'Otur lütfen hissedeceklerimiz var' neyse olur Yusuf, bir gün bir tek sen olursun yanımda âh.

Deniz susmuştu Yusuf, baksana deniz o gün sen konuş, sesini duyayım diye susmuştu.

Sonra bir şey oldu. Avuçlarında sakladığın, daha doğrusu gözlerine bakmaktan fırsat bulabildiğim o vakit o tek saniye avuçlarında o kitabı gördüm. Evet, sana mektuplarımda zaten bahsediyorum o kitap. İnanamıyordum. Ayağa kalkıp, sevinçten gökyüzüne Atlasam, tutarmıydın ki beni? Evet, tutardın. Sen bir adım kadar yanımdaydın, Yusuf. Düşünsene bir kaya bizi yan yana tutuyordu. Ve ellerinde benim sana bıraktığım kitap. Âh.

Gülümsedim. Gözlerini kaçırdın ben bunu yapınca, yanakların kızardı. 'Deniz ziyadesiyle huzurlu bu gece değil mi? Âh sana kurduğum ilk cümleydi bu Yusuf. Aslında öyle değil, senin kalbine doğru ilk sözlerimdi. 'Öyle, deniz de huzurlu' gülümsedin. Âh senin bir çocuğunun evini gökyüzü yapan o gülümseyişin. Sonra ellerinde ki kitabı gösterdin. Kalbim saniye de kaç kere attı? Bilmiyorum. 'Bilir misiniz? Bu kitabı günler önce okumayı bitirdim. Normalde en az üç gün üzerine bir kitap okumam lakin bu kitabı defalarca okudum' söyleyecek cümlen yokmuş, tükenmiş gibiydin. Sonra omuzların omuzlarıma  dokundu. Bu, yere doğru tökezlemiş yetim bir çocuğu omuzlarından tutup, 'ben senin Yanındayım beraber tekrar düşeceğiz' cümlesinin hissi gibiydi.

'Bu kitap başka, daha önce ben küçükken mektep'de okumuştum. Kitabı, anlamamıştım lakin okudum. O günden sonra bir daha alamadım elime bu kitabı. Sonra acılardan kaçamayacağımı, acıdan kaçsam dahi kendimin acı olduğu gerçeği ile karşı karşıya geldim. Kaçmadım. O gün bu kitabı evimin önünde bulduğumda kendimle savaştım. Aldım, açtım sayfaları.' Seni bir Babanın anlattığı masalın etkisinden çıkamamış o çocuk gibi dinledim. Sen devam ettin. Bana doğru döndün ve şunu söyledin. 'Âh ben sizin dükkanınıza gelmiştim, aynısı inanın bana menekşe kokuyordu. Onca çiçek arasından menekşe kokuyordu. Biliyor musun? Bu Kitabın satırlarında çiçek mezarları var. Ben hepsini kazdım, hepsinden ben çıktım ama âh, son satırında, o son satırında siz vardınız. Sizin menekşeniz vardı. Umudu ekmişsiniz satırlara hissettim ben.'

Sonra kitabı açtın, son satırın üzerine bir damla gözyaşın düştü. Baktım. Son satırın üzerine bir damla gözyaşım düştü. Fısıldadığını hatırlıyorum Yusuf. O sesinin hâlâ kulağımda.

'Son satırda Annemin menekşesi, senin kokun vardı Nazenin.'

Demek ki Yusuf, hayat bizi seninle beraber bir menekşe kokusuna gizlemiş.

Ve deniz dalgasını üzerimize bağırarak vurdu, gözyaşları görünmüyordu artık. Âh bak, gördün mü? Gözyaşları Bir denizin dalgasına kaldı.

Şimdi bu satırlar burada kalsın söz sana ki, her satır her zaman seni sayıklayacak. Kalemim kırılsa, mürekkebim bitse dahi yaralarımdan akan kan yazar bizi.

-Dokuzuncu Mektup, Dokuzuncu Oyuk. Olmayanın Hatırasına. Onuncu mektup bir evin ışıksız odasında ki o aydınlıktadır.

Güzel kal.🌹

RÂYİHAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin