"YİRMİNCİ MEKTUP"

61 12 18
                                    

Cumartesi.

Sevgili Yusuf.

Sana bugün benden gidemediğin o günü anlatacağım. Sana, çocukluğunun nasıl kollarım da büyüdüğünü anlatacağım. Sana senin Canım olduğunu anlatacağım.

Canım Yusuf, bir gün sana beni ilk nerede gördüğünü sormuştum. Bana şöyle bir cevap vermiştin, 'kaldırım kenarında hep çiçeklerle bekleyen bir kız çocuğu vardı, bir gün çiçekleri penceremde, sonra gönlümde açtı. Baktım ki benim kalbim bir kız çocuğunun bahçesi olmuş. Dilediğince koşuşturuyorsun şimdi orada, benim evim yangın, bahçem sensin' sevdiğim Yusuf. Âh, sevdiğim Yusuf. Yüreğin iyi mi? Benim koşuşturduğum bahçede sen hep çiçeklerimi suluyorsun. Âh, söyle lütfen bana. Sen yangınını bahçeme taşıdın da küllerinden çiçek mi ekiyorsun? Olsun. Sen benim evimsin.

Yusuf, bir şehrin trenleri hep geç kalır mı? Yusuf bir kaldırım da bir çocuk kaç kere hevesle durur? Ben durdum Yusuf. Günlerce değil, aylarca da dururdum.

Kasaba da, tam gecenin üçünde pencerenin önünde durmuştum. Seni bekliyordum. Âh, evet seni bekliyordum ve biz birbirimizi için söz vermiştik o gün. Bu hayat bize bunu da yaşattı Yusuf. O gün kalbim o kadar mutlu ve koşuşturuyordu ki, avuçlarıma sığamıyordum. Sonra aşağı kaldırımdan sen geldin. Yüzün gülüyor ama hüzünlüydün. Sorun değildi bu ben yine de gülümserdim sana, ki öyle yaptım. Gülümsedim sana. Baktın bana, yıldızları yanaklarıma gömmüş gibi baktın. Bana o yıldız gözlerindeymiş gibi baktın. Yanıma geldin ve ben o an farkettim, ellerin de mavi büyükçe bir kutu vardı ve ardına gizliyordun. 'Geceme hoşgeldin Nazenin' âh Yusuf. Sana gelmek, sana hoş gelmek âh nasıl bir cümlesin sen yaktın beni. Söyledim. Dedim ki, 'Kalbin için geldim Yusuf' tökezledi bakışların, öyle bir nefes aldın ki göğsün, gök ile birleşti.

Titreyen avuçlarını kaldırdın yüzüme, Babamın çok sevdiği çukurlara dokundurdun. Kapandı gözlerim. 'Bura da kaç çiçeği suladın? bana yer açmışlar' âh sen suladın o çiçekleri Yusuf. Çünkü sana gülümsüyordum. 'Yerin var yusuf' bir an da, çukurlara gözlerinden yaş düştü. Âh hayır orası senin yerindi lakin gözyaşların yakar beni. Suladığın yerden öptün. Âh Yusuf benim çukurlarımdan, kendi evinden öptün beni. Ben o an ağlamadıysam, gözyaşı birikintini yakmamak için. Ben o an ağlamadıysam, sen olduğun için. Ben şimdi nasıl anlatayım beni öptüğünde kalbim de olan ağrıyı? Kalbimi yerinden çıkarıp göstersem yeterli olurmu ki? Olmazdı Yusuf. Kalbimi yaksam da, yetmez. Sen anlatılmazsın.

'Nazenin' nefesin yetmedi sana. Korktum. Devam etmen için onca sebep varken, sen bir ânlık sustun ve ben bin asırlık korktum. Böyleydin Yusuf bende. Ne kadar çoksan, o kadar heptin. Konuştun, ve ben o an ilk defa senin sesini bastırmak istedim. Ben o an ilk defa, sana arkamı dönüp, çocukça küsmek istedim. Bana dedin ki. 'Gidiyorum' âh o dilinde ki bıçaktı Yusuf. Ve sen bana o bıçağı verdin ve yaraladı beni. 'Korkma, gitmek için değil kimsesiz bir çocuk için gidiyorum. Yemin ederim o trenlerin raylarını gerekirse parçalarım sana gelmek için. Gitmek için değil, çocukluğumu almak için gidiyorum. Beni bekle, bir hevesin süresi kadar gidip geleceğim. Anla beni Nazenin' Sonra sen o mavi kutuyu açtın, içinde bir şal vardı. Ve bana dedin ki, 'Annem örmüş, benim sevdiğim için. Üşümesin diye. Çiçek olmadan önce Üzerine bıraktığı bir not vardı, 'yüreği üşüyen bir canın olduğun da sar diye bıraktım oğlum' şimdi bunu sana veriyorum. Ben yokken üşüyen canımı sar diye' o kadar çok ağladım ki Yusuf. Sabaha kadar elimden düşürmemiştim o şalı. Hayır, sabaha kadar değil sen gelene kadar düşürmeyecektim.

Sonra Sen gittin Yusuf. Ben bekledim. Her gün o treni hep erken gelerek bekledim. Birinci gün gelmedin, ikinci gün tekrar bir hevesle gittim ve gelmedin. Üçüncü gün de gelmedin. Dördüncü gün de, Beşinci ve altıncı günde gelmedin ama benim her gün geleceğine olan hevesim hiç bitmedi. Canımı da hiç üşütmedim. Senin için. Hani bir heves süresi kadar gelecektin? İyi de benim hevesim hiç bitmedi ki, bitmez. Bitmedi zaten. Sonra yirmi ikinci gün olmuştu Yusuf. Ben yorgundum ama Hâlâ sen üşüme diye o firından her gün sıcak ekmekleri aldım ve trenlerin olduğu yere gittim. Ben zaten üşümüyordum ama bazen ekmek bitmiş oluyordu, ben elim boş olmasın diye sana heveslerimle geldim. Bir çocuğun hevesi ekmeklerden daha ağırdır değil mi Yusuf?

Sonra bir şey oldu canım Yusuf. Sen o yirmi ikinci günde geldin. Âh, yirmi ikinci günde geldin sen. Tüm heveslerim bir özlem oldu. O an anladım bana neden bir heves süresi kadar dediğini. Özlem insanı hergün yakardı, heves günlere olan inancını arttırırdı ve yaşatırdı. Sana olan inancım hiç bitmesin diye, özlemimi sırtına almışsın ve avuçlarıma heves vermişsin.

Sana sarıldığım o ânı hatırlıyorum, sırtım nasıl kamburdu kalbine. Âh bana nasıl sarıldığını nasıl sığdıramıyorum şu satırlara. O şalı nasıl sıktın avuçların da bir yara gibi. 'Canım Yusuf' dedim sana. Bağırarak ama ağlayarak da biraz. 'Çok sevesim geldi Nazenin, Bağrın da yer var mı bana? kalbim yorgun' var yusuf. Bağrım da, kalbim de, aklım da senin yerin var yusuf. Kaç saat öyle sarıldın bana bilmiyorum. Ta ki bir erkek çocuğu avuçlarını tutana kadar. 'Yusuf abi, Nazenin abla beni de sever mi?' Âh çocukluğun Yusuf. Çocukluğun. 'Nazenin abla kimsesizleri çok seviyor, bak beni de sevdi seni de sever ellerinde menekşe ile sever' çocuk gülümsedi ve dizlerime tutundu. Bana dedi ki, 'Beni çok sev Nazenin abla, biz seni ellermiz de menekşe ile çok sevdik,' Ağladım. Sevgisizliğime değil, sevildiklerime ağladım.

Yusuf. Şimdi ne çok benziyor o çocuk sana. Evet, çocukluğun hâlâ benimle Yusuf. Onu hiç bırakmadım. O beni hiç bırakmadı.

O şal hâlâ ısıtıyor beni. Canıma iyi bakıyorum Yusuf, Canın için.

Bak. Çocukluğun kurtuldu Yusuf. Çocukluğun kurtuldu.

O uçurtma salınır şimdi gökyüzünde. İpleri senin elinde.

Kalemimi bağladım kalbime, susmaz Yusuf. Bu satırlar susmaz.

Yirminci mektup, yirminci oyuk. Olmayanın hatırasına. Yirmi birinci mektup, bir kalbin ağrısındadır.

Kendine iyi bak.

RÂYİHAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin