54 I Operasyon

746 55 13
                                    

Bölüm 54: "Operasyon"

Sansar

Anıların en olmadık zamanlarda zihninizde belirip yüzünüzdeki ifadeyi dondurduğu çok olmuştur. Evin kapısını aralayıp annenize seslendiğiniz an gelir aklınıza annenizin öldüğü, lambayı kapatınca karanlıktan korktuğunu fark edersin, bir yazar kalemi eline aldığında kelimeler kâğıda hücum etmeden hemen öncesinde hatırlar derdini. Gözüm, kulağım, burnum soğuktan buz tutmuşken hatırladım yanımdaki adamın, kardeşimin, soğuktan nefret ettiğini. Derin bir yaranın, yara sahibi tarafından deşilmesinin nasıl bir şey olduğunu iyi bildiğim halde sanki yüzünde tüm bu karmaşıklığa cevap bulabilecekmişim gibi Atlas'a baktım.

Ağaçların arasından hızla Gümüş'ün olduğu alana doğru tırmanıyordu, Vuslat ve Sena önündeydi, ara ara onlara bakıp kendince kontrol ediyordu.

"Çakma Boksör!" deyince omzunun üzerinden bana baktı kısaca ve ona yetişmem için bekledi.

Kızların yeteri kadar mesafe aldığını düşündüğümde "Sen," dedim. "Tam bir salatalıksın."

Güldü. "En son malzemeleri çalma planımıza da salatalık diyordun ama," dedi şöyle bir etrafına bakarak. "Şu an nerdeyiz, ha." Göz kırptı. Yakışıklı çocuktu vesselam.

Doruk da arkamızdan bize doğru yaklaşıp yanımızda durdu. "Salatalık mı? Sansar, sadece karnımızı acıktırıyorsun."

Yeniden yürümeye koyulduk. Hava gerçekten de git gide dondurucu bir soğuğa doğru ilerliyordu. Neyse ki oldukça tedarikli gelmiştik, ısınmak için çantamızdaki termoslardan çay ve su içiyorduk. Çay getirme fikrinin sahibi oldukça zeki biriydi. Evet, öyleydim.

Biraz daha yürüdük ama Havuç Kafa yeterince uykusuz kaldığı için adımlarını yavaşlatmıştı. Kimseye, özellikle de bana, çaktırmamak için önünden yürüyen Atlas ve Vuslat'a yetişmeye çalışıyordu ama böyle giderse daha da yorulacaktı. Binaya girdiğimizde bu yorgunlukla etraftan gelecek en ufak bir saldırıyı gözden kaçırma ihtimaline dayanamazdım.

"Havuç Kafa," dedim uzanıp elini tutarken. Şaşırarak bana döndü. Doruk eğlenir gibi ıslık çaldı ve omzuma vurup Atlas'la Vuslat'a doğru hızlandı. Kalın eldiven kumaşının altında avucumun terlediğini hissettim. "Seninle bir oyun oynayalım."

Adımlarımı hızlandırıp önüne geçtim ve onu hafifçe kendime çektim. Yeşil gözleri hareketlerimi takip etti. "Ne oyunu bu?"

"Hedefe ulaşana kadar elimi bırakmama oyunu," deyip sırıttım. Bana ters ters baktı ama gözlerinin buna bir itirazı yoktu. "Ben uydurdum."

Güldü. Sahibine en çok yakışan gülümsemeydi bu. İçten, sıcacık. Etrafımızdaki tüm soğuğu bana unutturacak cinsten. Unuttum gerçekten ve dağa doğru çıkarken onu kendime çektim hızla. Tekrar güldü. Bu gülüşün bir adı olmalıydı, bu gülüş güzel bir adı hak ediyordu. Tıpkı gözleri gibi. Onların bir adı vardı.

Önümüzdekilerle aramız düşündüğümden daha fazla açılmıştı. Onların adımları seriydi. Vuslat ve Atlas iyi dinlenmişlerdi, Doruk da hepimizin cüssesini toplamı kadardı zaten. Onun bir adımının bizim iki adımımıza tekabül ettiğine kalıbımı basardım.

"Yorulacaksın," dedi Sena arkamdan.Omzumun üstünden bir çift yeşil tufana baktım. "Emin ol geldiğimiz yolun beş katını çıkacak kadar enerjim var hala." Sağımdaki bir ağacın gövdesinden destek aldım. "Ama enerjimin bir kısmını da adam pataklamaya ayırıyorum Havuç Kafa."

"En iyi yaptığın şey zaten," dedi ters ters ama benim hoşuma gitmişti. Acaba bunu daha önce düşünmüş müydü diye aklımdan geçirmeden edemedim ve benim hakkımda zamanın herhangi bir anında bir milisaniyelik bile bir düşüncenin zihninde belirmesi bana müthiş hissettiriyordu."En iyi yaptığım şeyin bu mu olduğunu düşünüyorsun?" diye sordum ondan farklı cevaplar almak umuduyla.

Düşünce MahkumlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin