55 I Kan ve Kar

798 64 23
                                    

Bölüm 55: "Kan ve Kar"


Sansar

Az önce çığlıkların yükseldiği ve iki zibidi doktorun konuşarak çıktığı odaya yaklaştığımda kapının üst kısmındaki küçük kare cama eğilip içeriye baktım. Odanın tam ortasındaki yatakta beyaz çarşafların içine yığılmış sarı saçları gördüm. Yüzünü göremesem de hareketsiz yatan bedenin uyuduğunu tahmin ederek hızlı ama sessiz bir şekilde kapıyı açıp kendimi odaya attım.

Girer girmez tekrar camdan koridoru kontrol ettim. Gelen giden gözükmüyordu. Zaten yemekhanede yemek servisinin başladığıyla ilgili anonsun yapılmasına dakikalar vardı. anonstan sonra ortalık çok daha sakin olacaktı.

"Kimsin sen?"Arkamdan gelen ince sesle başımı yatağa çevirdim ve beni izleyen ifadesiz mavi gözlerle karşılaştım.

"A-asya," diye fısıldadım kekeler gibi. Yüzü hastalıklı derecede sarıydı, gözlerinin altı şişmişti ve her zaman iddialı bakan mavi gözleri kıpkırmızıydı. Neredeyse tanınamayacak haldeydi.Kaşları çatıldı, bakışlarındaki ifadesizlik değişmedi.

"Kimsin sen?" diye tekrarladı. Üzerimdeki bembeyaz kamuflaj kıyafetine baktı kısa bir an. Bakışları tekrar beni bulduğunda beni tanır sandım ama yine aynı ifadesizlikle bakmayı sürdürdü.

"Asya," dedim şaşırır gibi. "Benim Sansar."

Yüzünde mimik oynamadı. "Beni hatırlamadın mı?"

Yatakta huzursuzca kıpırdandı. "Kimsin?" diye diretti. Sesinde bariz bir tedirginlik vardı. Karşımdaki kızı bu halde görmek beni kadar şaşırtmıştı ki bir an ne diyeceğimi bilemeden öylece baktım. Üstümden bu korkunç değişikliğin etkisini atamıyordum. O hayat dolu kızı bu hale getiren herkesten deli gibi nefret ettim. Bu canilikti! Tüyler ürperten bir canilik.

 İçimde bir yerlere yumruk atma isteği duyuyordum ama o adar şaşkındım ki karşımdaki kıza dikkat kesilmiş, öylece duruyordum."Doruk'u hatırlıyor musun?" diye sordum umutla. Bir yandan da ona doğru adım atmıştım. Gözlerinden belli belirsiz bir ifade geçti. "Doruk da burada," dedim gülümsemeye çalışarak.

"Sansar," dedi sanki beni ilk defa fark etmiş gibi. Yatakta doğrulurken hareketleri kararsızdı ve elleri titriyordu. "Sen misin?"

"Evet, evet," dedim aceleyle. Yatağa doğru biraz daha yaklaştım.Yataktan kalkıp bana baktı kaşlarını çatarak. Ayağa kalkınca ne kadar da çok zayıfladığını anladım. Emin olmaya çalışır gibi bir hali vardı.

"Sensin," dedi güler gibi. Elini oldukça karışık duran sarı saçlarına attı. Neredeyse beline kadar uzamış olan saçları yıpranmıştı. Bir anda tuhaf, rahatsız edici bir kahkaha attı. "Seni de yakaladılar değil mi?" dedi ve cevap beklemeden ekledi. "Yakalandın," dedi. Hala gülüyordu ama gülüşü yavaş yavaş ağlamaya dönmüş gibi yüzünde tahammülsüz bir ifade oluştu. "Sen de yakalandın."

"Hayır," dedim ama sanki beni duymuyor gibiydi. "Asya, Asya beni dinle."

Üzerindeki açık mavi hasta kıyafetine baktım. Sonra üstümdeki kamuflaj kıyafetlerini gösterip "Yakalanmadım," dedim. "Buraya sizi kurtarmaya geldik. Doruk da burada, Atlas da, Sena da, Vuslat da. Buraya sizi almaya geldik."

Söylediğim kelimeler ona büyülü gelmiş gibi bana baktı bir anlığına ve o an beni ilk defa anladığını hissettim. Dudağı titremeye başladı, gözleri bir anda yaşlarla dolmuştu. Sanki daha fazla ayakta kalamayacakmış gibi yatağa oturdu yavaşça. "Yakalanacaksınız," diye mırıldandı ağlamaklı bir sesle. 

Düşünce MahkumlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin