49. BÖLÜM

285 96 9
                                    

Kahvaltının ardından, önceden toplanmış olan az miktardaki iki küçük bavul eşyayla birlikte yola koyuldular. Iki saat sonra da kendilerini bir arabanın içinde, Ferhat Abi'yi beklerken buldular. Beran dün akşam Ferhat Abi'yle konuşmuş, olan biteni anlatmıştı. Bugün de burada, eve çok yakın bir yerdeki sokakta buluşmak üzere anlaştılar. Suphi ve Beran ön, Hevi ise arka koltukta onu bekliyorlardı. Hevi büyük bir heyecan ve endişe içerisindeydi. Sürekli ellerini ovuşturuyor, yerinde duramıyor, dışarıyı kontrol ediyordu. Sık sık;

- Neden gelmedi, yoksa bir şey mi oldu, diye soruyor, Beran ve Suphi'nin tesellilerine aldırış etmiyor, kendi kendini yiyip bitiriyordu.

 Nihayet birkaç dakika sonra karşıdan Ferhat Abi'nin sureti göründü. Hevi hızlıca arabadan çıkıp, ona doğru koşmaya başladı. Ağlıyordu. Ferhat Abi'ye sarıldığı anda ise gözyaşlarına hıçkırıklar eşlik etmeye başladı. Bu hıçkırıklar eşliğinde anlaşılması zor birkaç sözcük döküldü dudaklarından;

- Annem, diyordu, Ali, babam, Murat...Özür dilerim...

Ferhat Abi de kardeşi gibi sevdiği ve halen küçük bir kız çocuğu olarak gördüğü Hevi'yi şefkat dolu bir kucaklamayla sarıp sarmalıyordu. Beran ise tüm bu olan biteni arkada durmuş, yanına da koca bir vicdan azabını almış şekilde izliyordu. Birbirlerinden ayrıldıklarında Hevi Ferhat abisine ardarda sorular soruyordu. Ferhat Abi onu sakinleştirip sözünü kesti;

- Dur.., dur sakin ol Hevi. Evdekilerin bir şeyi yok...annen, annen biraz rahatsızlandı, akşam bir doktor gelip baktı, şimdi iyi, korkulacak bir şeyi yok

- Doğru söyle Ferhat Abi, Allah aşkına doğru söyle, kötü bir şeyleri yok değil mi..?

- Hevi sen ne zaman gördün ki ben sana yalan söyledim..? iyiler...e tabii eskisi gibi de değiller, ama iyiler.

Hevi utanmış bir halde bakışlarını yere doğru çevirdi;

- Biliyorum, dedi, biliyorum Ferhat Abi, sen de beni suçluyorsun, çünkü ben de kendimi suçluyorum, vicdan aza...

- Yo, yo Hevi, ben seni suçlamıyorum. Bunca senedir abini tanımadın mı hiç, ben davalara inanırım, peşinden gidilmesi lazımdır derim, aşk da senin davan Hevi, peşinden git!, diye araya girdi Ferhat Abi.

Ardından Hevi'nin küçük suratını avuçlarının arasına alıp gözyaşlarını sildi elleriyle;

- Benim küçük Hevi'm, hep mutlu ol. Annenle baban...seni seviyorlar Hevi, seni elbet affedecekler, bu gurbetlik uzun sürmez, diye de sürdü sözlerini.

Hevi'nin içi bir nebze olsun rahatlamıştı. Ferhat Abi de bir gün her şeyin düzeleceğine inanıyordu. O yanılmazdı, bir gün her şey elbette düzelecekti...

Ferhat Abi birkaç dakika sonra, olan biteni endişeli gözlerle izleyen Beran'ı çağırdı;

- Hevi, kimseye emanet edilecek bir kız değil, her şeyi bilir, kendi başının çaresine bakacak kadar güçlüdür, ayaktadır. Ama yine de olur ya düşer, o zaman ilk sen tut elini, hiç bırakma, dedi.

Beran onu kafasıyla onayladı. Ferhat Abi ise sözlerini sürdürdü;

- Hevi, birkaç gün sonra ben de gidiyorum. Sizinkilerden haberdar olmak için beni ara, numaram onda var (Beran'ı işaret ediyordu) ama olur ya ben açmam, o zaman nenemi ararsın. Onun da haberi var her şeyden, Hevi beni arasın dedi. 

Aynı anda da cebinden bir kağıt parçası çıkarıp Hevi'ye doğru uzattı;

- Unutursun diye numarayı buraya yazdım.

Hevi kağıdı eline alıp minnet dolu gözlerle Ferhat Abi'ye baktı.

- Sağol Ferhat Abi, sağol, dedi..., sarıldılar.

Ferhat Abi neredeyse ağlayacaktı. Birbirlerinden ayrıldıklarında;

- E hadi, uçağınız kaçmasın, Almanya'ya gidecekmişsiniz bugün, bu öyle dedi, dedi( gözleriyle Beran'ı işaret ediyordu) Hem belki bir gün ben de kaçarım sizin oralara, belli mi olur, diye de ekledi. 

Hevi yorgun yüzüyle gülümseyip, son bir kez daha sarıldı Ferhat Abi'sine;

- Her şey için çok sağol, kendine iyi bak, ölme, hapse de attırma kendini, dedi.

- Denerim, diye karşılık verdi Ferhat Abi.

Birbirleriyle vedalaştıktan sonra da Hevi ve Beran arabaya bindiler. Araba hareket ettiğinde Ferhat abi onlara el sallıyordu. Hevi ise camdan ona doğru özlem dolu gözlerle bakıyordu. Ferhat Abi gözden kaybolunca da arabayı sürmekte olan Suphi'ye döndü;

- Suphi, dedi, bizim evin önünden geçelim, gitmeden önce son kez görmek istiyorum.

Suphi Beran'a doğru döndü. Beran onay verince de;

- Tamam, deyip, sürmeye devam etti.

Birkaç dakika içerisinde de araba Hevi'nin evinin önünden geçiyordu;

Buruk bir sesle;

- Yavaşla, diye ikaz etti Hevi Suphi'yi.

Elleriyle arabanın camına tutundu. Evin önüne geldiklerinde Suphi daha da yavaşladı. Hevi ise sessiz sessiz ağlıyordu. Yıllardır içeriden dışarıyı gördüğü cama şimdi dışarıdan bakıyordu. İçerisi artık ona yasaklı olmuştu. Böyle olacağını hiç bilemedi, bilseydi eğer daha dikkatli bakardı dışarıda kalanlara, kaldırımın karşı tarafında duranlara... Kalbi yorgun argın çarpıyordu. Tam bu sırada Murat çıktı pencerenin önüne. Üzgün suratıyla kaldırımlara bakıyordu. Hevi onu görünce aniden heyecanlanıp kapıyı açmak istedi. Tam bu anda Beran tuttu elinden;

- Hevi, dedi, seni görünce daha çok üzülür. Ama yine de görmek istersen, çıkıp gidelim yanlarına.

Hevi onun haklı olduğunu düşündü. Zaten bir kere terk etmişti onu, bir diğerine daha dayanamazdı;

- Haklısın, dedi sessizce.

Olduğu yerde durdu. Eliyle arabanın camını okşayıp;

- Zaten geri gelirim, çok sürmez, dedi.

Beran tüm kalbiyle böyle olmasını diliyor fakat bu ihtimalin zorluğunu da biliyordu;

- Evet, dedi, elbet gelirsin

Suphi araya girdi;

- Artık gitsek iyi olur, yoksa uçağı kaçırırız, gidelim mi Hevi..?

Şimdi ikisi de Hevi'ye bakıyordu. Hevi onlara doğru dönüp kafasını yukarı aşağı salladı. Araba hareketlendi. Hevi yirmi yıl boyunca şeklini aldığı, suretine büründüğü, kokusunu süründüğü betonlara bir araba camının arkasından veda ediyordu. 

HEVİ (TAMAMLANDI) #WATTYS2020Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin