vi.
Dün akşamdan kurumaya bıraktığım tişörtümü askıdan heyecanla alırken kalbimin atışları göğüs kafesimi zorluyordu. Kıyafetlerime ve çevremde sade durduğunu düşündüğüm her çeşit eşyama çizimler yapmak, çizgi film izlemekle beraber hayatta yapmaktan en zevk aldığım şeydi. Tişörtüme şöyle bir bakış attım; bununla Yuta'yla birlikte gittiğimiz bir alışveriş sabahı indirime düşmüş bir hâldeyken karşılaşmıştım ve işte, kendimi tutamadığım ortadaydı. baştan aşağı bembeyaz, bisiklet yaka bir tişörttü. Geçen akşam bugünkü prova için ne giyebilirim diye bakınırken tişörtün sadeliği öyle gözüme batmıştı ki, elime renkli kumaş boyalarımı ve kalemlerimi aldığım gibi üzerine bir şeyler karalamaktan kendimi alamamıştım. Tişörtümün yakasında kocaman ve parıldayan bir güneş duruyordu, güneşime bir gülen yüz bile eklemiştim! Orta tarafına kocaman harflerle 'RENGARENK PENİSLER' yazmıştım fakat tabii ki bu yazı İngilizceydi. Yazdığım şeyi Koreceye dökecek olsam akşam eve sağ salim döneceğimden şüpheliydim. Dudaklarım istemsizce büzülürken, son olarak, tişörtümün eteklerine -sırayla yan yana dizdiğim birsürü gökkuşağına- baktım ve bir anda zafer çığlıklarım odaya dağıldı. Koskocaman bir kahkaha attım, dudaklarımdan "Yaşasın!" nağmesi döküldü ve tişörtümü hızla üzerime geçirdim. Altıma siyah, dizleri yırtık pantolonumu giydim. Pantolonum bacaklarımı güzelce sararken, belimi ortaya çıkarmak için ince, siyah bir kemer taktım. Çalışma masamın üzerinde duran far paletimi avucuma aldığım gibi aynanın karşısına geçtim. Göz makyajı Ruby'le oynamaktan sonra yaparken en eğlendiğim ikinci şeydi. Bazenleri canım sıkılıyordu ve gözlerimde farklı şeyler denemek hoşuma gidiyordu. Mavi saçlarıma uygun olduğunu düşündüğüm birkaç tonu seçtim ve işe koyuldum. Pek kısa olmadığını bildiğim fakat benim için su gibi akıp giden sürenin ardından göz kapaklarıma bolca sim uyguladım ve sıra dudaklarıma gelmişti. Kirazlı dudak nemlendiricimi alt ve üst dudağıma bolca sürdüm, nemlendiricimi yerine koydum ve ardından, küçük tarakla kaşlarımı düzelttim. Dudaklarım hafiften yanmaya başlamıştı çünkü Wendy'nin -teyzemin ortanca çocuğu ve en sevdiğim kuzenim- dediğine göre bu nemlendirici dudaklarımı aynı zamanda şişiriyor(?) ve dolgun görünmesini sağlıyordu. Elimle hızla dudaklarıma yelpaze yaptım. Bir yandan çantamı hazırlayarak geçirdiğim on beş dakikanın sonunda dudaklarımdaki hafif sızı da geçmişti.
Tamamen hazır olduğuma emin olduktan sonra odamdan çıktım. Seke seke koridorun ağzına vardığım gibi Ruby'nin dizlerime zıplaması bir oldu. Minik göbüşünü ellerimle kavradım ve yüzünü kendi yüz hizama çıkarıp tatlı burnuna ıslak bir öpücük kondurdum. Sevinçle havladı ve yanağımı yalamaya koyuldu. Sinirle hırlayıp yere çöktüm, Ruby'i kucağıma çekip yanaklarını sıktım ve yalancı bir sinirle, "Seni yaramaz köpek! Sakın makyajımı bozayım deme, tamam mı? Babacık bu makyaj için çok uğraştı." diye çıkıştım. Ruby durur mu, hemencecik bana kafa tutmaya başladı. Her iki ön patisiyle gözlerime dokunmaya çalıştı ama izin vermedim: "Ah! Dursana sen– Haylaz köpek, yerinde dur! Ruby!" Sinirle ayağa sıçradım, Ruby yaptıklarından pek bir memnun olduğundan kuyruğunu bir sağa bir sola salladı, havlaya havlaya küçük evine doğru koşturmaya başladı. Ben de ona, "Akşam görüşeceğiz, beyefendi! Bu iş burada bitmedi!" dedim ve üzerime şöyle bir çeki düzen verdim. Anahtarımı çantamın küçük gözüne koydum, yine kendim birkaç figüran ekleyip istediğim gibi renklendirdiğim ayakkabılarımı ayaklarıma geçirip Ruby'e seslendim: "Ben çıkıyorum! Eve döndüğümde etraf savaş alanına dönmüş olmasın ve... Görüşeceğiz seninle!"
Birkaç hınzır havlama sesi duydum da provaya geç kalmak istemediğimden o anlığına boş vermek zorundaydım. Ruby'le her zaman böyleydik, atışır dururduk ama o benim her şeyimdi. Bu yüzden küslüklerimiz hep kısa sürerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANYONE CAN PLAY GUITAR
Fanfictionand if the world does turn, and if london burns i'll be standing on the beach with my guitar i wanna be in a band when i get to heaven anyone can play guitar and they won't be a nothing anymore high school! au fem! taeyong