39.BÖLÜM: "LAVİNİA'NIN ACISI."

439 40 55
                                    

🥀

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

🥀

Bir yerde boğuluyordum.

Büyük bir derinlikte.

Ne kalemim susuyordu ellerimde ne de zihnim susuyordu kalbimde.

Bir ilkbahar meyvesi gibi sararıp solan ağaçların rahminde yetişiyordum. Ne olacağım belliydi, sonumun ne olduğu da. Alnımda yazılan kaderin avuçları arasında nefes almaya çalışıyordum.

Ya o kaderin elleri arasında can verecek ya da kendi gerçeklerimin peşinden gidecektim. Uzun süre susmuştum ve ilk seçeneğin üzerini çizeli saatler olmuştu. "Can?" Dostum, kollarını direksiyona yaslamış ve gözlerini bir köşeye dikmişti. Bir daha aynı şekilde seslendim. Bu sefer ona seslendiğimi fark etti ve gözlerini hızla üzerime dikti. Gözlerinin içindeki hissizlik kademe kademe artmıştı ve göz bebekleri büyümüştü.

"Bu iş sandığımızdan çok daha derin, çok daha kötü yerlere gidecek..." Bunu kabul etmemek imkânsızdı ama olayları bağlayacağımız yeri bilmekse büyük bir avantaj. Yüzümü dışarıya çevirdim. "Neyse ki nereden başlayacağımızı biliyoruz değil mi? Celal'in bize bundan sonra faydası dokunacak gibi görünmüyor." Bunu Can'ın da fark ettiğini biliyordum. "O korkaktır biraz," dedi, çok önemsiz bir şey söylüyormuşçasına ve elini salladı. "Biz alacağımız bilgiyi aldık zaten."

"Peki rotamız nedir?" Başımı sakince çevirdim. Dilimin ucunda bir ölüm sessizliğini taşıyordum. Her kelimemi bastıra bastıra dile getirdim. "O gün evden çıkmadan önce bana gideceği son yeri söyledi." Bu Can'ın irkilip direksiyonu sıkmasına sebep oldu. "Bir kıza özel ders veriyordu, iki aydır..." Zihnimi yokladım. Zihnimdeki cümleler duvardan duvara sıçrıyor gibiydi. "Bir öğrencimin sınavı erkene alınmış, saat geç olmadan gidip bir tekrar yaptırmalıyım." Cümlesini kopyalamıştım. Birebirdi. Can çalıştırdığı arabanın ivmesini arttırdı.

"Peki o öğrencinin kim olduğunu biliyor musun?" Biliyordum sanırım. Hatırlamalıydım. Biraz düşündüm. "Sev...Sevgiydi!" Bulmuştum!

"Peki evinin adresini?"

İşte bu konuda hiçbir fikrim yoktu. Tam sevinecekken hayallerim suya düşmüştü ve arkasından el sallamıştım.

"Bilmiyorum ama bir eve gidip işe yarayan bir şey var mı bakabilirim..." Bu fikir onun da hoşuna gitmişti. Direksiyonu sola kıvırdı ve rastgele gittiğimiz o rotayı değiştirdi.

Yolumuz belliydi.

"O gün tam olarak ne oldu, o maddeye nasıl ulaştı?" Başımın içinde öyle bir ağırlık vardı ki bir gün orada ezilmiş bir şekilde canımdan olacağımdan korkuyordum. İnsan kendi zihninin içinde de öldürebiliyordu kendini. Bedenen değil zihnen de ölüm varlığını gösterebiliyordu. "Canımın canı nasıl gitti, inanmak istiyorum... Olmuyor." Bazen senin öldüğünü kendime ispatlamaya çalışıyordum. Kendi kendime bir deliymişcesine evde dönüp duruyordum, öldün diyordum, sen öldün. Bir daha da geri gelmeyeceksin. Bazen de unutuyordum ya işte, yemek yiyeceğim zaman sana da tabak hazırlayabiliyordum.

LAVİNİA'DA SOLAN BİR GÜL Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin