Bölüm 4

272 17 0
                                    







Düelo


Ha, peki peki öyleyse koru kendini

Gör bak, nasıl delip geçeceğim seni!

Knyajnin

Birkaç hafta sonra Belogorsk kalesine alışmakla kalmayıp hoşlanmaya da başlamıştım bu hayattan. Komutanların evlerinde, akrabalarıymışım gibi davranıyorlardı bana. İvan Kuzmiç ve karısı son derece saygıdeğer kimselerdi. İvan Kuzmiç, subaylığa erlikten yükselmiş, öğrenimsiz, olağanüstü yanı olmayan bir insandı. Fakat son derecede dürüst ve iyiydi. İpleri karısının elindeydi. Bu da onun kaygısızlığına denk düşüyordu. Vasilisa Yegorovna devlet görevini tıpkı kendi ev işleri gibi yürütüyor, evceğizini nasıl yönetiyorsa kaleyi de öylece çekip çeviriyordu.

Marya İvanovna, yanımda yabancılık çekmiyordu artık. Isınmıştık birbirimize. Akıllı, duygulu bir kız olduğunu anlamıştım onun. Bu iyi aileye, hatta tek gözlü garnizon teğmeni İvan İgnatyiç'e, nasıl olduğunu farketmeden alışıvermiştim. Şvabrin'e kalırsa, onunla Vasilisa Yegorovna arasında uygunsuz bir ilişki varmış. Düpedüz iftiraydı bu, gerçekle en ufak bir ilgisi yoktu. Ama Şvabrin hiç kaygılanmadan söylüyordu bunu.

Subaylık emrim gelmişti. Fakat çalışmadan yana bir sıkıntım yoktu. Tanrıya emanet edilen kalede ne geçit töreni, ne eğitim yapıldığı vardı. Nöbet bile tutulmuyordu. Komutan, aklına estikçe, kendi bildiğine göre eğitiyordu askerleri. Ama her dönüşten önce, yanılmamak için istavroz çıkarmalarına rağmen, adamların hiçbiri sağını solunu öğrenememişti daha. Birkaç Fransızca kitap vardı Şvabrin'de. Onları okumaya koyuldum ve içimde edebiyata karşı bir heves uyandı. Sabahlarımı okumakla, çeviri yapmakla, ara sıra da şiir yazmaya uğraşmakla geçirmeye başladım. Yemeği genellikle komutanın evinde yiyor, günün öteki kesimini de çoğu zaman orada geçiriyordum. akşamları, o çevrenin baş dedikoducusu olarak bilinen karısı Akulina Pamfilovna'yla birlikte, papaz Gerasim çıkıp gelirdi kimi zaman. Aleksey İvaniç Şvabrin'le her gün görüşüyorduk. Fakat sohbeti gitgide daha az çekici olmaya başlamıştı benim için. Komutanın ailesinden hep alayla söz etmesi, özellikle de Marya İvanovna için kullandığı iğneli sözler hiç hoşuma gitmiyordu. Evet, bir başka topluluk yoktu kalede. Ama ben de böyle bir şey istemiyordum zaten.

Başkırtların ayaklanacağı konusundaki söylentilerin aslı çıkmadı. Kalemizin çevresinde barış egemendi. Fakat sonradan bunun geçici bir barış olduğu anlaşılacaktı.

Edebiyatla uğraştığımı söylemiştim daha önce. O dönem için hiç de küçümsenemeyecek denemelerim vardı. Birkaç yıldır yazdığım şiirlerden biri pek hoşuma gitti. Yazarların kimi zaman, akıl danışıyormuş gibi görünüp kendilerini övecek okuyucu aradıkları bilinen bir şeydir. Ben de şiirimi yazıp bitirince Şvabrin'e götürdüm. Kalede şiirden anlaması gereken tek kişi oydu. Küçük bir önsözden sonra defterimi cebimden çıkardım, şu dizeleri okudum:

Sevda düşüncesini içimden atmak,

Unutmak istiyorum o dilberi;

Ah, Maşa'dan kaçıp kurtulmak

Uçup gitmek bir kuş gibi!

Fakat beni tutsak eden o gözler

Her an karşımda duruyor

Gönlüm hep onları özler

Ruhum için için eriyor

Neler çektiğimi gel gör de

Maşa, acı bana, yan bana

Unutmam seni bir an bile

Sevgilim, inan bana...

Yüzbaşının KızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin