Bölüm 9

159 10 2
                                    




Ayrılık


Dünyanın en tatlı şeyiydi,

Ah, meğer ne zormuş ayrılmak,

Canımdan ayrılıyorum sanki.

Güzelim, seninle buluşmak

Heraskov

Sabahleyin, erkenden trampet sesleriyle uyandım. Kalkıp alana gittim. Pugaçev'in adamları, dünkü kurbanlarının hâlâ asılı olduğu darağacının yanında sıraya geçmişlerdi bile. Kazaklar atlarına binmişler, yayalar silahlarını kuşanmışlardı. Sancaklar dalgalanıyordu. Aralarında bizimkini de tanıdığım birkaç top, seyyar kundaklarına yerleştirilmişti. Ahali alanda toplanmış, düzmece Çar'ın çıkmasını bekliyordu. Bir Kazak; komutan evinin taşlığında, güzel, beyaz bir Kırgız atının dizginlerini tutuyordu. Vasilisa Yegorovna'nın cesedini aradım gözlerimle. Azıcık kıyıya çekilmiş, üstüne bir hasır örtülmüştü. Derken Pugaçev göründü. Ahali şapkalarını çıkardı. Düzmece Çar, taşlıkta durdu, kalabalığı selamladı. Kazak ileri gelenlerinden biri, bakır mangırla dolu bir torba uzattı ona. Pugaçev avuç avuç para saçmaya başladı. Ahali haykırarak paraların üstüne atıldı; sakatlananlar oldu bu arada. Pugaçev'in çevresini belli başlı suç ortakları almıştı. Şvabrin de onların arasındaydı. Bakışlarımız karşılaştı. Benimkilerdeki horgörüyü okudu. Gerçek bir düşmanlık, yapmacık bir küçümsemeyle başını çevirdi. Pugaçev, kalabalığın içinde görüp başıyla yanına çağırdı beni.

- Dinle, dedi; hemen şu anda Orenburg'a doğru yola çık, Valiye ve bütün generallere beni bir hafta içinde beklemelerini söyle. Çarlarını bir çocuk sevgisi ve itaatiyle karşılasınlar; yoksa hepsini sallandıracağım. İyi yolculuklar, efendimiz!

Sonra ahaliye döndü, Şvabrin'i göstererek:

- Evlatlarım, bundan böyle komutanınız budur, dedi. Onun sözünden çıkmayın. Sizden ve kaleden bana karşı o sorumlu olacaktır.

Bu sözleri duyunca dehşetle irkildim. Kalenin komutanı Şvabrin oluyordu ha! Marya İvanovna onun egemenliği altında kalıyordu! Tanrım zavallı kız ne yapacaktı bu durumda? Pugaçev basamaklardan indi. Atını getirdiler. Düzmece Çar, kendisine yardım etmek isteyen Kazakları beklemeden çevik bir hareketle eyere sıçradı.

Tam o anda, benim Savelyiç'in kalabalığı yararak Pugaçev'e yaklaştığını, ona bir kâğıt uzattığını görmeyeyim mi! Hayırdır inşallah deyip işin nereye varacağını beklemeye başladım. Pugaçev kurumlu kurumlu:

- Bu da ne? dedi.

Savelyiç:

- Oku, anlarsın, diye karşılık verdi.

Pugaçev kâğıdı aldı, görkemli bir tavırla uzun uzun gözden geçirdi onu. Neden sonra:

- Ne diye böyle karışık yazmışsın? dedi Çar, gözlerim hiçbir şey sökemedi. Nerede benim başyazmanım?

Onbaşı üniformalı bir genç, ok gibi fırlayarak Pugaçev'e doğru koştu. Düzmece Çar, kâğıdı ona uzatıp:

- Yüksek sesle oku, dedi.

Lalam ne yazmış olabilirdi Pugaçev'e? Meraktan çatlıyordum. Başyazman gür bir sesle, heceleye heceleye okumaya başladı:

- İki tane gecelik entari, biri pamuklu, biri yollu ipekten; altın ruble. Pugaçev yüzünü asarak:

- Bu da ne demek oluyor? dedi.

Savelyiç istifini bozmadan:

- Emir buyurursanız, devam etsin, diye karşılık verdi. Başyazman devam etti:

Yüzbaşının KızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin