three

207 24 6
                                    

"çok geç kalma!"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"çok geç kalma!"

ayakkabılarını giyerken dış kapının oradan "tamam!" diye seslendi, kapının kapanma sesiyle iç çektim.

beraber yaşamaya başlayalı bir ay olmuş, kısa bir sürede birbirimize alışmıştık. geldiği gece, kalmayı kabul ettikten sonra konuşurken adının taeyong olduğunu, benden iki yaş büyük olduğunu ve saçlarının boya olmadığını öğrenmiştim.

daha doğrusu, o yeşil saçlarının doğal olduğunu iddia etmişti. bende tabii ki inanmamış, "annen hamileyken yeşil boya mı içti?" gibi saçma bir şaka yapmıştım. gülmemişti. onun yerine bir annesinin olmadığını söylemişti bana.

"büyülü bir nehrin damlalarından yaratıldım ben." demişti. eh, inanmış gibi yapmaktan başka çarem yoktu.

sonra uykusunun geldiğini söyleyip salona girmişti. koltukta yatabilmesi için bir yastık ve yorgan vermiş ve odama gitmiştim. bir süre sonra uyuyup uyumadığını kontrol etmek için geri döndüğümde uykusunda bir şeyler sayıkladığını görmüştüm, ama dediği hiçbir şeyi anlamamıştım. ben de boş verip uyumaya gittim.

sabah olunca taeyong'un bütün mal varlığının üzerindeki tişört ve kot pantolon olduğunu fark etmiştim. ayakkabıları bile yoktu ve benim bütün kıyafetlerim ona büyük geldiği için iyi bir alışveriş yapmamız gerekmişti. ilk gerek olmadığını söylese de kan lekeleri ve yırtıklarla dolu tişörtünü bir süre inceleyince itiraz edememişti.

her gün 'etrafı keşfetmek' bahanesiyle dışarı çıkar, bir kaç saat boyunca geri dönmezdi. ne yaptığını bilmiyordum ve sormamıştım, pek merak etmiyordum zaten. hiç tanımadığım biriyle yaşama düşüncesi beni rahatsız etmemişti. organ mafyası falan olsa bile sonuçta bir gün illaki ölecektim, bu taeyong sayesinde olsa ne değişecekti ki?

yine de her seferinde hava durumuna uygun giyinmesini, dikkatli olmasını ve geç kalmamasını tembihlerdim. maddi durumum o kadar da iyi olmadığı için ona bir telefon alamamıştım, bu yüzden eğer bir şey olursa bana ulaşması zordu.

o döndükten sonra dışarıdan sipariş ettiğim yemekleri yer ve film izlerdik çoğu zaman. film hakkında yorumlarını dile getirmekten asla çekinmez, ekrandaki karakterlere ne yapmaları gerektiğini söyler ve olaylar istediği gibi ilerlemediğinde sinirlenirdi. tepkilerini izlemek filmi izlemekten daha eğlenceli olduğu için bir süre sonra filmi izlemeyi bırakır, film bittiğinde ve taeyong benim ne düşündüğümü sorduğunda filmin konusunu bile unuttuğum için ona katıldığımı söyleyip geçiştirirdim ben de.

son bir ayımız böyle geçmişti işte. dile kısa, bana uzun gelen bir zaman dilimiydi. ikimizde birbirimize bağlanmaya başladığımızın farkındaydık ve kafaya takmıyorduk.

yani en azından taeyong öyle düşünüyordu. ben ise eğer ondan hoşlanmaya başlarsam, hatta daha da ileri gidip aşık falan olursam o gittiğinde ne halt edeceğimi düşünerek kafayı yiyordum. bir gün gidecekti sonuçta. evine dönmeyi her şeyden çok istiyordu ve ben de bencillik yapıp sırf varlığına alıştım diye gitmesini engelleyemezdim.

ama beni bırakıp gitmesini de istemiyordum. eğer ben ona bu kadar alıştıktan sonra giderse ve yeniden yalnız kalırsam eskisinden daha mutsuz olurdum. bu gerçeği kabullenmek bile istemiyordum, birine bu kadar bağlanmak istemiyordum.

'en başından beri birine bağlanmak istiyordun, seni aptal.' diye bağırdı beynimin içindeki ses. 'seni hayata bağlayacak birini istiyordun. gözlerinde kaybolacağın, ona bakarken her şeyi unutacağın birini istiyordun.'

"ama her an beni bırakıp gidebilecek birini istemiyorum!" diye itiraz ettim sesli bir şekilde.

"jaehyun?"

yavaşça kapıdan kafasını uzatıp odama girdi taeyong. umarım ne dediğimi duymamıştır, diye düşünürken uzandığım yataktan kalkma zahmetinde bulunmadan "ne zaman geldin?" diye sordum.

"az önce." hiç tereddüt etmeden hemen yanımda üstünü çıkardı ve dolabımı açıp giyecek bir şeyler aramaya başladı. "kendi kendine mi konuşuyordun sen?"

"onun gibi bir şey." diye mırıldandım sessizce. taeyong depresif bir deli olduğumu bildiği için böyle şeyleri sorgulamıyordu artık.

"marketten bir şeyler aldım. karnım çok aç, hadi gel de yiyelim." dedi büyük beden siyah bir tişörtü üstüne geçirirken.

başımla onaylayıp onu takip ederek mutfağa gittim. ikimiz de yemek yapmak için çok üşengeç olduğumuzdan hazır ramenlerden yaptık ve taeyong'un seçtiği bir filmi izleyerek yemeye başladık.

ama ben bu sefer taeyong'un tepkilerine bile odaklanamıyordum. aklım sürekli o giderse ne olacağındaydı. düşüncelerim karmakarışıktı ve midem bulanıyordu.

"taeyong."

"hm?" başını çevirip bana baktı. ağzının kenarına ramen sosu bulaşmıştı ve aşırı tatlı görünüyordu. gözlerimi dudaklarından alıp konuşmaya çalıştım.

"evin nerede?"

geldiğinden beri aklımda onun hakkında bir sürü soru vardı ama hiçbirini sormaya cesaret edememiştim. rahatsız olacağını veya üzüleceğini düşünüp bu konuyu ona hatırlatmak istememiştim ama merakıma yenik düşüyordum artık. nereden geliyordu mesela? gökyüzünden uçarak gelmesinin mantıklı bir açıklaması olabilir miydi? o gece balkonda "dönüşemiyorum" derken neyi kastetmişti? büyülü bir nehirden yaratıldığını söylerken şaka mı yapıyordu yoksa cidden büyücü falan mıydı?

taeyong anlamlandıramadığım bir ifadeyle yüzüme bakıyordu. sorduğuma biraz pişman olmuştum ama yine de devam ettim.

"demek istediğim, evinin nerede olduğunu söylersen belki dönmene yardım edebilirim."

"sanmıyorum." dedi sessizce. artık yüzüme değil masaya bakıyordu.

"bak, eğer bana güvenmediğin içinse-"

"bu öyle bir şey değil, jaehyun. söylesem de inanmayacaksın."

"nasıl dönmeyi planlıyorsun o zaman?"

"bekleyerek."

cevap vermedim. içinde bulunduğumuz durum zaten çok saçmaydı ve o sorularıma adam akıllı cevap vermeyerek her şeyi daha da saçmalaştırıyordu.

"bana öyle bakma. bir şeyler olacak. şu anlık benim elimden gelen hiçbir şey yok, ama kendiliğinden bir şeyler olacak işte. o zamana kadar yapabileceğim tek şey beklemek."

"büyücü müsün sen?"

göz devirdi.

"sadece bekle, jaehyun. bütün soruların yakında cevap bulacak."

bir şeyler oldu. taeyong o gece çığlık atarak uyandı ve nasıl geri döneceğini öğrendiğini söyledi.


bu bölüm neden bu kadar uzun oldu

find you, jaeyongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin