FİNAL (1.Kısım)

450 72 12
                                    

Kainattaki her bir zerrenin nefesi, onlara verilen süre kadardır. Dağlar, taşlar, denizler, hayvanlar, insanlar, yer, gök..., hatta nesneler bile kendilerine tanınan vakit sona erdiğinde terk edip giderler yerlerini. Kimilerine yeniden, başka başka zamanlar tanınır, kimileri bir başka diyara taşınır, kimileri ise sonsuza dek yok olmaya mahkumdur. Kimsenin gücü yetmez bunu değiştirmeye. Bir gece önce ay olup, tüm gururunuz ve heybetinizle, bir kraliçe misali otursanız da gökkubbeden tahtınızda, vakti geldiğinde, güneş yeryüzüne değdiğinde, mahkumsunuzdur gitmeye. Size tanınan süre boyunca yazdığınız o öykü kalır geriye. Bir başka öykünün başlangıç zamanıdır şimdi, Güneş'in zamanıdır şimdi yazılmakta olan. Sabah olmuştur ve bir başka gün doğmuştur. Hevi ise pencereden, sabahı neredeyse birlikte ettiği gökyüzünü izliyordur...

'Güneş yorgun olmalıdır' diye düşünüyordu Hevi. Bir gece önceki ay, yerini kolay kolay terk etmek istememiş, Güneş'le dişe diş bir mücadeleden sonra nihayet boyun eğmiş gibiydi. Gökyüzünde bu yorgunluğun izleri görülebilirdi. Son derece güçsüz bir vaziyette, bulutların ardına gizlenmiş, zayıf ışıklarla yeryüzünü aydınlatmaya çalışıyordu Güneş. Fakat bu işte pek de başarılı olduğu söylenemezdi. Bulutlar grinin her tonunu sahiplenmiş, hepsini  gelişigüzel serpmişti gökyüzüne. Bu gelişigüzellik muazzam bir kusursuzluktu da aynı zamanda. Tüm tonlamalar insanın gözünü yormadan, canını sıkmadan gelmişti biraraya;

- Hevi, dedi Beran.

Hevi en derinlerine daldığı gökyüzünden irkilerek çıkıverdi bir anda. Bu kez;

- Korktun mu, diye sordu tam arkasında duran Beran.

- Hayır, dalmışım...

- Karın yağmasını bekliyorsan şimdi değil o, geceye doğru...

Hevi gülümsedi. Uykusuz gözleri ışıltısını kaybetmiş, sönmüş birer yıldız gibiydi. Geceden kalma bitkin, durgun ve düşünceli hali halen sürmekteydi. Bu durumun farkına varan Beran eliyle Hevi'nin çenesini tutup, yüzünü kendine doğru çevirdikten sonra sordu;

- Neyin var Hevi, neden böylesin...?

'Bilmiyorum...' demek geldi içinden, 'bilmiyorum neden böyle olduğumu, içimde olan bu duygunun adını bile bilmiyorum, kendimi hiçbir yere ait değilmişim gibi hissediyorum, sanki biraz sonra bir rüyanın tam ortasından uyanacakmışım, ait olduğumu sandığım hiçbir şeye aslında ait olmadığımı anlayacakmışım gibi hissediyorum...' demek istedi, ama söylemedi, kısa bir sessizlikten sonra yeniden gülümseyerek cevap verdi;

- Akşam uyuyamadım ya, ondan böyle oldu, yorgunum galiba...

Beran bu kez onu kollarının arasına aldı;

- Yarın Türkiye'ye gidiyoruz diye heyecanlandın mı yoksa, diye sordu

- Evet, dedi Hevi, galiba öyle oldu.

- Merak etme Hevi, ben inanıyorum, bundan sonra, bu geceden sonra her şey öyle güzel olacak ki, ailelerimiz, biz, hepimiz...herkes mutlu olacak Hevi, herkes...diye karşılık verdi Beran.

Gerçekten de öyle düşünüyordu. Son işinin son günü bugündü ve bugünden sonra her şey düzelecekti. Üstelik işlerin bu denli yolunda gitmesine bakılacak olursa da bu bir gerçekti. Laz Yusuf'la deponun önünde yaptıkları anlaşmaya her iki taraf da bütünüyle uyuyordu. Beran ona verilen görevleri kusursuz bir şekilde yerine getiriyor, Laz Yusuf da kurallarını çiğnemiyordu. Beran o gün sadece sesini duyduğu Davut'u  bir daha hiç görmedi mesela. Ya da önceden evinin, Hevi'nin yanında yöresinde bulunan adamların hepsi yok olmuştu bir anda. Dümdüz, engebesiz bir yolda, önüne hiçbir engel çıkmadan yürüyordu Beran. Yolun sonuna varmasına öyle az kalmıştı ki, gözleri kapalı bile olsa bu yolu bitireceğine ve nihayet varmak istediği yere varacağına ölesiye bir inançla inanıyordu. Pencerenin önünde, Hevi'ye sarılıp, saçlarının kokusunu içine çekerken öylesine kör olmuştu ki gözleri, arkasında duran gri gökyüzünü görmüyordu. Bu anı zil sesi bozdu;

HEVİ (TAMAMLANDI) #WATTYS2020Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin