第十一节; doctor

628 87 56
                                    

doktor

Wang Yibo günlerdir yatmaktan başka pek bir şey yapmamıştı. Diğer bir deyişle yapamamıştı. Sadece belirli zaman dilimlerinde hastanenin dışında dolanabilmişti. Kendi başına bir ağacın altına oturarak, havanın tadını da çıkarmak istemişti. Ama yanında hep biri olurdu. Bu kişi genellikle doktoruydu. O olmadığı zamanlarda, onun yardımcılarından biri yanından ayrılmazdı.

Yardımcıları ile vakit geçirmek zordu. Hiç konuşmadan sadece onu gözetliyorlardı. O günlerde fazla oyalanmazdı dışarıda. Hastanenin çevresinde en fazla beş dakikalık bir tur atarak yatağına geri dönerdi.

Doktoru ile olan zamanlar ise daha farklıydı. İlk birkaç gün onunla elinden geldiğince konuşmamaya çalışmıştı. Buna rağmen doktoru onunla samimi olmaya devam etmişti. Sıcak kanlı biri olduğunu düşünmüştü ama yanılmıştı.

Dışarıda yürüdükleri zamanlarda bazen yanlarına gelip bir şeyler danışanlar oluyordu. Hepsine karşı net ve kısa cevaplar vererek gitmelerini sağlıyordu. Katıydı. Hastalarına karşıda böyle mi diye düşünmüştü. Ama öyle olsaydı, kendine neden sıcak davranacaktı ki?

Tahmin ettiği gibi olduğunu da görmüştü. Hastalarına karşı sıcak kanlı bir doktordu. Onları dinliyor ve yardımcı olmak için elinden geleni yapıyordu. Yibo'nun hayatına iyi insanlar girmemişti, bu yüzden iyi insanlara bir nevi zaafı vardı. Doktoru ise onun iyilik kavramına çok güzel uyum sağlıyordu. Yerine göre sıcak kanlı veya soğuk kanlıydı, tıpkı Yibo gibi.

O geceyi sonradan hatırlamıştı. O ağlarken gelip sarılarak sakinleştirdiği gece, kendinden geçmişti. Bundan dolayı hatırlaması vakit almıştı. Düşüncelerini birleştirerek bunun olmasını sağlamıştı. Belki de hiç hatırlamaya bilirdi.

Bugün yine dışarıya çıkmak istiyordu. Yarasına dikkat ederek yavaşça ayağa kalmış, ardından da kapıya ilerlemişti. Tam açmak üzereyken bir el ondan önce davranmıştı. Bu çok yakın bir mesafede kalmalarına sebebiyet vermişti. Göz göze bir şey yapmadan öylece duruyorlardı. Yibo bu gözleri, hastaneden önce gördüğünü düşünmüştü. Hayat onları daha önce yine mi karşılaştırmıştı? O sadece böyle sanıyordu.

Göz temasını bozarak konuşmaya başlayan ilk kişi doktor olan olmuştu.

"Dışarıya mı çıkacaktın?" Böyle olacağını biliyordu ama sadece teyit etmek istemişti. Karşılığında da baş ile bir onaylama almıştı.

"Öyleyse sana eşlik edeyim," diyerek aralarındaki mesafeyi biraz açmış ve onun geçmesi için bir yol bırakmıştı. Yibo sakin adımlar ile yürümeye başlamıştı. Doktoru ise yanına gelerek onun adımlarına uyum sağlamıştı.

Bir süre öylece yürümüşlerdi ama ikisinden de ses çıkmamıştı. Tuhaftı. Zhan onun yanındayken hep konuşurdu. Alakasız konular bile açtığı olmuştu, aralarında bir konuşma geçmesi için. Bugün susmaya yeminli gibiydi. Sadece yere ve bazen önüne bakarak yürüyordu. Sanki aklındaki düşüncelerle boğuşuyor gibiydi. Yibo meraklanmıştı. Bazen ufak çocuklar gibi meraklanıp, sorular soruyordu. Herkesin içinde yatan bir çocuk vardır. Yibo'nun içinde yatan çocuk ise bazen uyanırdı. Peki ya Zhan? Onun içinde bulunan ufak çocuğu öldürmüşlerdi ya da derin bir uykuya dalmasını sağlamışlardı.

Yibo ona nasıl hitap edeceğini bilememişti. Kendinden büyük mü, küçük mü onu bile bilmiyordu aslında. Bir tahminde yürütemiyordu, karşısındaki genç beden için. O yüzden sonunda sadece adıyla hitap etmeye karar vermişti.

"Zhan, bir sorun mu var?" Kısa ve oldukça açıklayıcıydı sorusu. Belki cevap vermez diye geçirmişti içinden. Tahmininde yanılmıştı.

"Aslında bilmiyorum. Olan şeyler bir sorun mu yoksa hak ettiğim bir şey mi? Bunlar kafamı karıştırıyor." Pek anlayamamıştı. Olan şeyler ne olabilirdi?

"Anlatmak istersen dinlerim." İyi bir dinleyiciydi, Yibo. Konuşmayı sevmeyen insanların genel özelliğiydi bu aslında.

Zhan ise anlatmak istemişti. Her şeyi anlatmak ve birazda olsa rahatlamak istemişti. Yapabilir miydi? Evet, yapabilirdi. Tabii eğer bir insanın canını hiçe sayacaksa bu geçerliydi. Daha önce olanlardan ders almalıydı. Tek bir kelime bile etmemeliydi, o konu hakkında. Bu sefer başka birinin sonu olurken, kendi sonu da olabilirdi. Ölüm onun için korkacağı bir şey olmaktan çıkıyordu. Sadece öldürmesi gereken beden için endişelenmeye başlamıştı. Elinde sonunda onu öldürmeyecek miydi zaten? Anlatsa bir şey değişmezdi. Sadece onun yapacağı işi başkası yapmış olacaktı.

Elinde değildi. O bedene zarar veremiyordu. İlk öldürme girişiminde sese rağmen başarılı olabilirdi. Sanki Tanrı ona yapmaması gerektiğini söylüyordu. Onu dinlemeli miydi yoksa sadece onu yanlış mı anlıyordu? İçinden denemesi gerektiği geçiyordu. Onu korumaya çalışsa, bunu başarabilir miydi ki?

"Belki daha sonra anlatırım, eğer görüşmeye devam edersek." Bu açık uçlu bir cevaptı. İçinde bir sürü şey çıkarılabilirdi. Yibo ise şöyle bir sonuç çıkarmıştı.

Onunla arkadaş olarak görüşmeye devam edeceğini ve kendini açacağını düşünmüştü. Haklı mıydı?

are you liar? || yizhanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin