第十二节; burden

614 82 58
                                    

yük

Birinin hayatı kötüye döndüğünde, tekrar iyi olabilir miydi? Dünya karşımıza çok farklı senaryolarla çıkagelirdi. Nasıl olacağını bilemezdik. Tanrı ve Dünya'nın arasında olan bir sırdır. Söylemek istediklerinde öğrenir ve aynı zamanda yaşardık.

Xiao Zhan hayatının nasıl olacağını bilmiyordu. Düşünmeyi de bırakmıştı. Sadece daha fazla hayat mahvetmek istemiyordu. Özellikle masum olduğunu bildiği insanları öldürmek, büyük bir yüktü onun için. Kendi başına taşımak zorundaydı ve her geçen gün yükü daha fazla artıyordu. Tonlarca olduğunda, bunu bir insan nasıl taşıyabilirdi? Birkaç kiloyu taşırken bile zorlanan bu aciz bedenler, nasıl o kadar ağır ruhani yükleri taşıyabiliyordu? İşte fiziksel olarak gücümüz bir yere kadardı. Tanrı özellikle psikolojik bakımından güç vermişti bizlere.

Psikolojik rahatsızlıklara sahip olanlara, yükü taşıyamadı diyebilirsiniz. Ama öyle değildir. Hep taşırız. Çünkü taşımak zorundayızdır. Peki bu yükü bize kim yükler? Yine insanoğlunun kendisidir bunu yapan. Kendi kendimize yük oluruz.

O hasta dediklerimiz, yük altında ezilmemiştir. Onları hayatı yapmış ve onlarla yaşamaya başlamışlardır.

Normal olarak gördüğümüz kendimiz ise, sonuna kadar ezilmeye devam ediyorduk.

Zhan ikisinin tam ortasındaydı. Yük önceden çok ağır gelirken, şimdi o kadar zorlanmıyordu. Çünkü yavaş yavaş onlarla yaşamayı öğrenmişti. Bazen gördüğü gerçek olmayan görüntüler buna örnekti. Sizler buna ne derdiniz?

Deliriyor muydu?

Yoksa, yüklerden kurtulmak için adımlar mı atıyordu?

Ona göre artık umrunda değildi bu da. Amacı olmadığı Dünya'da, kendine bir amaç bulmuştu. O doğrultuda neyle karşılaşırsa ona uyacaktı.

Zhan yine pişmandı ama daha fazla pişman olmak istemiyordu. Bunun için o bedeni koruyacaktı. Nedenini bilmiyordu. Öldürme girişiminin başarısız olduğu ilk beden olduğu için miydi? O silahla tek bir kişiyi bile sağ bırakmamıştı. Dünya buna karşı bir şey sürmüştü önüne. Değişen bir şeyler olmalıydı.

Onu yakın zamanda öldürmesini isteselerde, sadece zamanı uzatacaktı. Kendi yöntemlerini kullanmaya kalktıklarında da onları durdurmak için elinden geleni yapacaktı. Peki haberi olmazsa? Onu öldürürlerse ne yapacağını bilmiyordu.

Arkadaşını kaybettiği günden bu yana boşlukta hissediyordu. O gün onunla tesadüfen göz göze geldiklerinde bu hissi hissetmemişti. Boşluk yerini güzel bir şeylere bırakmış gibiydi. Gerçekten bu mümkün olabilir miydi? Yaşayıp görecekti.

Ona yakınlaştıkça ona çekileceğini biliyordu aslında. Sadece buna izin vermişti ve vermeye devam ediyordu.

Hastanede yakınlaşmışlardı ve aralarında bir arkadaşlık oluşmuştu. Bu bağ ona kaybettiği arkadaşını hatırlatıyordu. Biliyordu ki, bu sefer öyle olmasına izin vermeyecekti.

Wang Yibo koruması gereken bir kaleydi. O ise tek başına tüm düşmanları yenerek, kalenin duvarlarına bile zarar gelmemesini sağlayacaktı.

İyileşmişti. Hastaneden taburcu bile olmuştu. Halen çok fevri bir hareket sergilememesi gerekiyordu ama normal yaşamına birazda olsun dönmüştü. Motordan bir süre daha uzak kalacak olması kötüydü. Yarası daha kötü olursa, bu sürenin daha çok uzayacağını biliyordu. Bu yüzden sabrediyordu. Yibo hayatı olan motora kavuşmak için biraz daha dayanmalıydı.

Onu vurmaya çalışan kişinin bulunamadığını öğrendiğinde deliye dönmüştü. Onun içinden de ölüm kelimesi geçmişti. Bunu kendine yapanı öldürmek istemişti. Ama hiçbir şeyi bilmiyordu.

Onu vurmaya çalışan kişi doktoruydu. Onu öldürmek isteyen ise başka biriydi. Arada fark vardı. O bu farkı bile bilmiyordu. Öğrenemeyeceği gibi. Peki öğrenirse, Zhan'ı affedebilir miydi?

||

Xiao Zhan, hastalarına değer verirdi. Bunun böyle bilinmesi onun yararına olmuştu. İzin alarak Yibo ile rahatça vakit geçirebiliyordu.

Hastasının sıkıcı vakitlerini, güzel vakitlere çevirmek istemişti. Bu yüzden beraber bilgisayar oynamak için bir oyun salona gelmişlerdi. Faha farklı şeyler yapabilirlerdi ama fazla hareket halinde olmasını istemiyordu. Hem onun bilgisayar oyunlarını sevdiğini öğrenmişti. Beraber vakit geçirmek için idealdi.

Yan yana iki koltuğa oturarak birbirlerine dönmüşlerdi. Aralarında tatlı bir tartışma geçmişti ekranlarına dönmeden önceki süre içerisinde. Hangi oyunu oynayacaklarına dair ufak bir şeydi ve bir silah oyununda karar kılmışlardı.

Oyuna keskin nişancı olarak başlamışlardı. Güzel olan başlangıç, Zhan'ın aklına gelenler yüzünden kötüye dönmüştü.

Yibo ise kendini vuranın böyle biri olduğunu düşünmüştü oyunu oynarken. Keşke o kişiyi oyunun içine atsam ve onu öldürebilsem diye de geçirmişti aklından. Bilinmeden geçen bir düşünce daha.

İkiside her şeye rağmen bir süre sonra oyuna odaklanmışlardı. Beraberken bazı şeyleri unutabiliyorlardı. İkisinin arasındaki uyumun en güzel örneklerinden biriydi bu belki de. Geçirdikleri zamana odaklanarak, geçmişi kenara bırakabiliyorlardı.

Birkaç saat aralıksız oyun oynadıktan sonra, Yibo lavaboya gideceğini söylemişti. Zhan onu onaylayarak etrafta göz gezdirirken uykusunun geldiğini hissetmişti. Fırsatını bulduğunda uykuya dayanamazdı. Şimdi yapacak bir şeyi yokken, olduğu yeri umursamadan kafasını masaya koymuştu. Gözleri kapandığı gibi yavaş yavaş uykunun kollarına çekiliyordu.

Yibo geri gelene kadar çoktan uykuya sarılmıştı. Onu öyle gören diğer beden ise ilk şaşırmıştı. Sonra ise içinden 'yorgun olmalı' diye geçirerek onu uyandırmamıştı. Mekanın kapanmasına biraz daha vardı. O süre içerisinde uyumasına izin verebilirdi.

Koltukta duran ceketi alarak üzerine örtmüştü. Amacı birazda olsa üşümesini engellemekti. Hava iyi olsa bile insanların uyurken üşüyebildiğini biliyordu.

Yibo'da kendi koltuğuna oturarak oyuna devam etmeyi düşünmüştü ilk. Ama daha cazip gelen bir şey vardı.

Yandan yüzünün yarısı görünen beden, ekrandaki oyundan daha izlenesi duruyordu. Yibo'da öyle yapmıştı. Çenesini eline yaslayarak sevdiği bir filmi izliyormuşçasına, izlemeye koyulmuştu.

are you liar? || yizhanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin