dört

3.2K 330 337
                                    

dört: stigma

Yeni aydınlanmaya başlayan caddeler insanların işe yetişme telaşıyla doluydu; seri atılan adımların sesleri Seokjin'in kulaklarına doluyor, onu diğerlerinden soyutlanmaya zorluyordu. Günün başlangıcıydı daha, ay kaybolmamıştı ama güneş yavaş yavaş doğuyordu. Seokjin gri kaldırımın en köşesinden, kimseye çarpmamaya çalışarak yürüyordu. Elleri kalın ceketinin cebindeydi, soğuktan korunmak için parmaklarını büzmüştü.

Kim Namjoonla buluşacağı büyük kafeye ulaştığında soğuktan burnunun ucu kızarmıştı bile. Yeni yıla gireli birkaç gün olmuştu bu yüzden kahverengi tonlarındaki kafenin camlarında estetiği bozan yeşil-kırmızı süslemeler vardı. Seokjin yılbaşını evde hibritiyle yalnız kalarak kutlamıştı. 

Kafeye girdiğinde küçük çan sesi içeriyi doldurdu ve en köşedeki masada oturan genç bir adam sakince başını okuduğu kitaptan kaldırdı.

Seokjin bir süre kapıda durarak adama baktı. Kim Namjoon? Ah, hayır, bu adam o olamazdı. Seokjin zihninde adamı hep kırklı yaşlarında, okumaktan gözleri bozulduğu için kapkalın mercekli bir gözlük takan, beyaz saçlı biri olarak hayal etmişti. Ama karşısındaki adam zihnindeki tahmininden çok uzaktı.

Hem de çok uzak.

Sarının apaçık tonlarına sahip saçları usulca geriye yatılmış, alnını açığa çıkarmıştı. Saçları uzun olduğu için kulaklarının arkasından sarkan kısa bir mulletı vardı ve uçları morun açık bir tonuna boyanmıştı. Esmer teniyle uyumlu duran saçları dışında güzel olan diğer bir şey ise yüz hatlarıydı. Adam genel olarak Yunan tanrılarını andırıyordu.

Aklımdaki kesinlikle bu değildi, diye düşündü Seokjin. Hatta bir ara gerçekten o olmadığını düşünmüştü ama gözlerinin içine bakan bal rengindeki irisler ona tanınmışlıkla bakıyordu. Ki zaten adam Seokjin'i görünce ayağa kalkmıştı.

Genç olduğu yetmezmiş gibi boyu da uzun, diye homurdandı Seokjin, adamın heybetini kabullenemeyerek. 

"Merhaba, Seokjin-ssi," dedi adam elini uzatarak. "Ben Kim Namjoon."

Seokjin elini uzatırken çekingence gülümsedi. "Merhaba." Sizi böyle hayal etmemiştim, diyecekti ama kendini tutmayı başardı. Adamın bunu bilmesine gerek yoktu.

Namjoon karşısındaki sandalyeyi gösterdi. "Oturalım mı?"

Seokjin sandalyeye oturduğunda bir garson yanlarına geldi. İkisi de sütlü kahve tercih ederken Seokjin adamı biraz daha inceleme fırsatı bulmuştu. En fazla yirmili yaşlarının sonunda olabilirdi; çok değişik bir tarzı olduğu doğruydu ama tüm garipliğe rağmen güvenilir ve sıcak duruyordu.

"Hibrit uzmanı gibi durmuyorsunuz," dedi Seokjin biraz tedirgince. "Emin misiniz?"

Seokjin'in gergin tatlılığı Namjoon'un gülmesine sebep oldu. "Açıkçası kendime hibrit uzmanı değil de hibritler hakkında bilgili kişi demeyi daha doğru buluyorum."

Seokjin gözlerini devirip ne fark var dememek için kendini zor tuttu, o sırada garson içeceklerini getirmişti. Namjoon kahvesinden küçük bir yudum alıp Seokjin'e baktı. "Kaplan hibritlere nadir rastlanılır, bunu biliyorsunuz değil mi? Neden sizi seçti acaba," Son cümle daha çok kendine yönelikti.

Seokjin derin bir nefes aldı. "Ben... Ah, söyleyeceğim. Daha önceden, sanırım iki yıl kadar önce, ormanda bir kaplanla karşılaşmıştım. Ama tam kaplan, en azından ben öyle düşünmüştüm. Dişi bir kaplandı. Beni öldürecek sanmıştım ama... yapmadı. O günden sonra ormana her çiçek toplamaya gittiğimde ona yiyecek bir şeyler verdiğimden emin oldum. En son üç ay önce gittiğimde gördüm dişi kaplanı. Aynı Taehyung gibi mor gözleri vard-"

dandelion || taejinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin