Üçüncü Bölüm

911 90 58
                                    

Meg, tavan arasına çıkan merdivenin başında durmuş, heyecanla Jo'ya sesleniyordu. Jo, yukarıdan boğuk bir sesle, "Buradayım," diye karşılık verince Meg hızla merdivenleri tırmandı. Jo bir yandan elma yiyor, bir yandan da kitabını okuyordu. Pencerenin önündeki üç ayaklı bir divana uzanmıştı. Büyük bir atkıya sarınmış olarak oturduğu bu yer onun en sevdiği sığınağıydı. Fırsat buldukça yanına beş altı elma, bir de kitap alır ve buraya koşardı. Bir de faresi vardı. Fare Jo'ya aldırış etmezdi ama Meg'i görür görmez deliğe kaçardı.

Jo ise yanaklarındaki yaşları silmiş, Meg'in vereceği haberi merakla bekliyordu.

Meg elindeki kâğıdı havada sallayarak "Harika! Harika! Şuraya bak! Bayan Gardiner yarın akşam için bize bir davetiye göndermiş!" diye bağırdı. Sonra çocuksu bir neşeyle davetiyeyi Jo'ya okumaya başladı. "Bayan Margaret ile Bayan Josephine'i görmekten sevinç duyacağız, diye yazmışlar," dedi. "Annem de gitmemizi istiyor ama giderken ne giyeceğiz?"

Jo, ağzı tıka basa elma ile dolu olarak "Bunu sorman bile gereksiz. Sen de poplin elbiselerimizi giyeceğimizi biliyorsun! Başka bir şeyimiz yok ki!" dedi.

"Ah bir ipekli elbisem olsaydı," diye içini çekti Meg. "Annem on sekiz yaşından önce ipekli bir elbisem olamayacağını söylüyor. Doğrusu önümüzdeki bu iki koca sene bana hiç bitmeyecekmiş gibi geliyor."

"Eminim poplin elbiselerimiz de ipekli kadar güzel duracaktır. Üstelik bize de yakışıyorlar. Seninki neredeyse yeni sayılır ama benimki yanmıştı. Orasını nasıl saklayabileceğimi bilmiyorum."

"Yerinden kalkmamalı ve arka kısmını kimseye göstermemelisin. Elbisenin ön kısmı oldukça düzgün. Ben de saçıma yeni bir kurdele takmalıyım. Anneciğimden de inci iğnesini ödünç alabilirim. Yeni ayakkabılarım çok güzel, istediğim kadar iyi olmasa da eldivenlerim de işimi görür."

"Benimkilere limonata dökmüştüm," dedi Jo, "lekesi de çıkmamıştı. Yeni bir tane alamayacağıma göre eldiven takmam olur biter." Jo hiçbir zaman kılık kıyafeti için kaygılanan biri olmamıştı.

"Mutlaka eldiven takmalısın!" diye bağırdı Meg kardeşinin bu sözleri üzerine. "Aksi takdirde seninle asla gitmem. Eldivenler bir giysinin en önemli parçalarıdır. Onlar olmadıkça dans bile edemezsin."

"Bu hiç önemli değil," dedi Jo, "dans etmeye çok da bayılmıyorum zaten."

"Annemden sana yeni eldiven almasını isteyemeyiz. Eldiven fiyatları çok yüksek. Üstelik sen de çok dikkatsizsindir. Bunları lekelediğin zaman bu kış sana yenisini alamayacağını söylemişti zaten. Acaba yine de bunları takmanın bir yolunu bulamaz mıyız?"

"Bak ne yapalım," diye atıldı Jo, "ikimiz de senin eldivenlerinin tekini giyeriz. Diğer elimizde de benim lekeli eldivenlerimin tekini taşırız."

"Senin ellerin benimkilerden büyük. Benimkini giyersen eldivenimi genişletirsin," dedi Meg.

"O halde eldiven takmayacağım!" diye bağırdı Jo. "İnsanların ne söyleyecekleri umurumda bile değil."

"Tamam tamam," dedi Meg birden, "dediğin gibi olsun. Sadece lekelememeye dikkat et."

"Tasalanma. Hadi şimdi gidip şu davetiyeye bir cevap yaz da ben de kitabımı bitirebileyim."

O akşam oturma odası, iki küçük kız da ablalarının hazırlanmasına yardım etmek için yukarı çıktığı için çok sessizdi. Ortalıkta bir koşuşturmadır gidiyordu. Bir ara bütün evi yanık saç kokusu kapladı. Meg, alnının üzerine bir tutam saç düşürmek istemişti. Jo da küçük kâğıtlara sarılmış saçları kızgın maşayla kıvırma işini üzerine almıştı.

Küçük KadınlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin