8 ; Baekhyun'un Sırrı

341 31 34
                                    


Kai, revirde yatalı yaklaşık bir hafta olmuştu. Bu süreçte de pek önemli bir şey olmamıştı. Her şey olduğundan daha sıradandı. Ne bizimle uğraşan Sehun ortalıkta gözüküyordu ne de Slyterinli. En azından Kai revirlik olduğu için Sehun'un gelip konuşurken kelimeleri yaya yaya sinir bozucu kelimeler sarfedip bizi yermesini umuyordum ama olmadı. Belki ben dersteyken Kai'nin yanına uğramış olabilirdi ama Kai bana asla böyle bir şey anlatmadı. Bu oldukça ilginçti. Kısacası umduğumu bulamadım.

Ben düşüncelere dalmışken kai mırıldandı. Hala uyanmamıştı, sanırım sancılı bir rüya görüyordu. Onun adına üzüldüm. Sehun bizimle uğraştığından beri başına gelmedik kalmamıştı ve hepsi benim yüzümdendi. Bazen keşke onu dinleyip lanet olası kıçımı yerimden kaldırmadan tavuğumu kemirmeye devam etseydim diyordum.

Pişmanlık işte böyle bir şeydi, biraz yaralayıcı. Kendini düşünmekten alamadığın bir şey. Ne ara bu kadar yakın olduğum Kai'yi ona ne kadar zarar verdiğimi düşünmeden duramadığım gibi.

Kendimi Kai'nin yanındaki sedyeye attığımda yatarak ellerimi başımın arkasına koydum. Bir süre tavanı izledim, hayal meyal değişik, renkli şekiller gördüm. Bir yarım hala olayın etkisindeyken diğer yarım onu düşünüyordu, Slyterinli'yi.

Oradan bakıldığında fazla ergen romantizmi gibi görünebilirdi ama inanın ben de bunu defalarca kez düşündüm. Bu durumdan çıkmayı ben de düşledim ama ona olan merakıma engel olamıyorum. Nasıl asa efendisini çekerse, seçerse ben de ona çekiliyordum. O uzak durmam gereken bir uçurumken nasıl engelleri atlaya atlaya ona doğru koşuyorum anlamıyordum. Adımlarım bir gün bana ihanet edecekti ama bu kadar erken olmasını beklemiyordum. Uçurumdan bu sefer Kai düştü ve şansı yaver gitti, bu ben de olabilirdim.

Bu düşünceler beni o kadar rahatsız etti ki, yerimde rahat edemeyince sağıma döndüm, Kai'ye doğru.

Düzenli aralıklarla inen göğsü onu sakin gösteriyor, kaşları arada bir kırışsa da, büyük ihtimalle kaburgalarının acısından, tekrardan düz bir çizgi halini alıyor, yüzü adeta bir meleği andırıyordu.

Onun bu meleksi yüzüne bakarken onu koruyabilmek istedim, sanırım bazen meleklerin de korunmaya ihtiyacı vardı, durulukları bozulmasın diye.

Gözüm alçılı koluna kayınca içim daha da acıdı. Kaburgalarının kırıldığı yetmiyormuş gibi kolu da kırılmıştı. Zavallı...

Daha fazla ona bakmaya dayanamadığımdan arkamı döndüm ve yastığımın ucunu iki elimle sıktım. Kılıf avucumun içinde büyük bir toprak haline gelmişti.

İçimde inanılmaz bir acı iliklerime kadar ilerliyordu.

Bir süre sonra revirin taş zemininde bir çift ayak sesi duyuldu. Usulca arkamı dönerken göz devirerek iç çektim. Bu Kai'nin kız hayranlarından biriydi.

Revanclawlu kız elleri arkasında Kai'ye doğru yürürken yerimden doğrulup kalktım.

Kızın yüzünden düşen bin parçaydı. Buna sadece göz devirdim.

"Durumu nasıl?" dedi.

Omuz silktim.

"Gördüğün gibi. Kaburgası ve kolu kırık. Günleri uyumakla geçiyor , uyuduğunda daha az acı-"

Kai'den acı bir mırıldanma çıktı, lafıma aldığım yerden devam ettim.

"... çekiyor."

Kız belki de milyonuncu parçaya ayrılıyordu, ben de bu sözleri sarfederken kaçıncı parçama ayrıldığımı bile hatırlamıyordum.

" Demek episkey* bile işe yaramadı. "

chamber of secrets [ sekai + chanbaek] Where stories live. Discover now