Son Bölüm

290 36 61
                                    


Takvimin kaybolmuş yıllarında yaşanmış bir sevdaya geleceğini hediye etmiş yorgun yabancının ve aşktan uzak şehirlerde unutulduğunu sanmış saçları şiir kokulu bir kadının hikayesiydi bu. Yasak hatıraların kitabı:

Sessiz Fırtınalar

***
Göz kapaklarında birikmiş yorgunluk değildi uykusu haram geceleri ezbere aldığı. Ağlamaktaydı kadın günlerce.

Yılların ardından belki de ilk kez dudakları çatlıyordu deniz tuzu göz yaşlarıyla. Elinin tersi bile ihmal ediyordu, titrek sayfaların arasına takılı kalmış parmaklarını.
İki damla yalvarıyordu dudaklarında, "ne olur kurtar bizi" diye. Her kelimeyi hüzünlü sesiyle okuduğu kitabın son sayfasında.

 Her kelimeyi hüzünlü sesiyle okuduğu kitabın son sayfasında

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


"Varlığına şükürler ettiğim kadın.

Tanrıdan gelen ve neden olduğumuz tüm yaşanmışlıklara şükür edebilmek adına terbiyesini almış, saygı, anlayış ve sevdanın en muazzam gölgesinden yazıyorum sana.
Aynı şehrin yıllarca hasretini taşıdığı tesadüfler sokağına çıkmaya bile cesaretsiz duyguların ötesinden. Bilinmezliğin en dibinden."

Gece toplarken son parçalarını iki yıldız daha parladı kadının gözlerinde. Kendi nefesinin tesellisindeydi dokunsan boğulmaya hazır hıçkırıkları.

"Ben kader denen ezeli taktirin kalemini kırıp atalı yıllar olmuştu, tam da sen giderken. O gündendir kırık parçalarımla yazıyorum her satrını yalnızlığımın. Yalnızlık demişken kalabalığın ortasında nefessiz kalmak değilmiş asıl yalnızlık, bunu da anladım. Asıl yalnızlık asla gelmeyecek olanı her an kapı önlerinde görecekmiş gibi hissetmekmiş. İnsan bunu umut sanıyor ama, umudun kendisi bile yalnız kalıyor bazen.

Benim senden başka hiçbir yalnızlığım olmadı ki. Zaten üstüne SEN yazılı hiçbir şeyim olmadı benim, hatıralar dışında. En güzel anıların en özel hatırası kaldı senden geriye, bir de zamanın yorgun geçmişinde dönmeyi unutan saatin. Her baktığımda aynı yerden sevebilmek adına kendi ölüm fermanını imzalamış bir zamanların yelkovan sessizliğinde unutulan saatin."


Satırların sessiz çığlıklarına daldı gözleri kadının. Hatıra niyetine kendi kolundan açtığı saati düşününce elleri ağzına gitmişti, nefes almayı unutmuş bir sessizlikle. Bu kadar yakınken parmak uçları iki yıldızı çekip alamadı kirpiklerinden. "Ah be adam" demedi, diyemedi yüreğindeki saklı sevdasına. Hatırası bile yasak olmuş bir aşkın sessizliğine sığındı sadece.


"Ölümün kendi içinde ölmekmiş seni sevmek...

Bir ağacın gölgesine geçecek kadar kısa olan bu hayatta insan ucunu bulamıyor maalesef yanlışlara düğümlü gerçeklerin. Dünyanın en zengin şehri mezarlıklar olsa bile, ölüler hep yoksunluk kokuyor, korkudan ziyade. Cansız cesetlerin hâlâ içinde nefes alan söylenmemiş dehalar ve belki de yarım kalmış elvedaları vardır. İnsan düşününce düşündüğü zamanın bile ne kadar önemli olduğunu anlıyor. Benim ölümden korkum son nefesimde bile hâlä seni sevmiş olacağım değil, benim asıl korkum ölümün kendi içinde seni öldürecek olmamdı.
Korkularımla kaybettiğim günden beri.

Hani beni habersizce sol yanımdan yakalayıp içine sürüklediğin fırtınalar vardı ya, sessizliğinde boğulduğum, onlar bile sessizliğini bozuyor ölümün adı gelince. Eğer bir gün mezar taşımı ısıtan güneşin ardından yağmur olup yağarsan ben yine de en çok gökkuşağı saçlarını özleyeceğim.
Rüzgarı saçlarında sevdiğim kadın, parmak uçlarım şahit, okşadığım her telin şiir olduğu zamanlarda esiyordu, kokunu taşıyan rüzgarın en naif dalgası."


Elleri saçlarına gitti kadının. Titrek okşamaların ardından parmak uçlarına takılan telleri burnuna yaklaştırıp derin bir nefes aldı. Ciğerlerine dolan kokuyu adama pay eder gibi buram buram kokladı saçlarını. Samimi bir yolculuğun heyecan dolu son emanetiydi sanki bu. Pencereden selamını almış sabah rüzgarlarına.


"Düşünsene Sevgilim.

Notası kayıp şarkılar eşliğinde huzuru yakalamaya çalışıyorsun. Hani sonbahar mevsimlerinde toprağın gökyüzüne sunduğu son papatyalara konunca uçmayı yeni öğrenmiş kelebekleri kovalamak gibi. Bir günlük ömürle koşturmaca oynuyorsun yani. Ne kadar bana yakışır bir anlatım oldu değil mi?
Şimdi üç günlük ömrümün kim bilir hangi saati hasretine beş kalıyor. Umut mu adı yoksa Alışkanlık mı bilmiyorum ama ben hâlâ seni ilk gün gibi seviyorum, yarınlara sevdalı bir kelebeğin kanatlarında."

Karmaşık duygular şehrinden geçiyordu kadın. Gözlerindeki siyah bulutların hangisine şemsiye açsa hep sırılsıklam kalıyordu okuyamaz olduğu kelimeler.
İzinsiz düşüyordu pınarlarından renksiz göz yaşları. Kursağında sıkışıp kalmış çaresizliği nefesine bırakınca dayanamadı, gücü yetmedi kendi sesini kısmaya. Ve yüzünü satırlara gömüp göz yaşlarında boğuluna kadar durmadan ağladı.

"Gözlerinden öptüğüm kadın.

Sana veda vakti yaklaşırken sol göğsümde hissettiğim acının tarifini hangi edebi kelimelerden veresiye alayım ki, yokluğumda canı yanmasın sevmelerin. Ya da satırlar arasından uzanıp iki telini ödünç alsam, kıskanır mı kokusuna hasretli gecelerim?

Uçlarına içimde zamansız kopan sessiz fırtınaları bağlayıp yüreğimin yaprak dökmez dallarından asarsam, adı intihar olur muydu ölen duygularımın?

Cevapsız sorular yazılı kâğıt gemileri fırtınası bol okyanuslara uğurlarken kendi yalnızlığıma çırılçıplak dönüyorum ilk kez."

Kalemsiz, şairsiz ve şiirsiz.

Sessiz Fırtınalar

Son


Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
SESSİZ FIRTINALAR (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin