on dört

3.3K 275 131
                                    


on dört: sea


Kışın bitişi yeni bir baharın başlangıcı anlamına gelmiyordu. Özellikle de kasabanın sonundaki küçük evde işler olması gerektiğinden daha farklıydı. Kaplan hibritin on yedinci yaşının getirisi evin içinde yaşanan uzun sessizlikler olmuştu.

Taehyung artık on yedisindeydi, Seokjin ise hala yirmi dördünde.

"Yakında beni geçeceksin," diye homurdandı Seokjin, yatakta uzanıyordu ve akan burnunu içine çeke çeke, kızarmış yüzünün ve şişmiş badem gözlerinin ardından yanı başında oturan hibrite bakıyordu. "Daha üç yıl önce dört yaşındaydın."

Taehyung elindeki sıcak çorba kasesine kaşığı daldırıp dolu kaşığı Seokjin'in aralık dudaklarından içeri soktu.

"Mmh! Hayır!"

Seokjin kafasını öbür tarafa çevirip çorbayı reddedince Taehyung derin bir nefes verdi. "Sıkıntı ne?" diye sordu bıkkın bir tonda, çorba dolu kaşığı hala havada tutarken.

"Sıcak." Seokjin dudaklarını büktü. "Üfle."

"Hastayken hiç çekilmediğini söyleyen oldu mu sana daha önce?" diye mırıldandı Taehyung, kaşıkla çorbayı karıştırıp çorba dolu kaşığa üflerken.

Seokjin homurdandı; tıkalı burnundan dolayı sesi daha yüksek notalı çıkıyordu. "Sana benimle ilgilen mi dedim? Sen ilgilenmek istedin, ben ne güzel kendi kendime ölecektim şurada."

"Hyung," diye uyardı Taehyung –daha dün gece ateşi otuz dokuz dereceye çıkan ve bilinci kapanan hyungunun bu kadar kısa sürede böyle davranmasını içinde bitter bir tat bırakırken. Dün gecenin düşüncesi bile tenini karıncalandırıyor; karanlık kesitler gözünün önüne döküldükçe yüreğindeki o korkuyu avuç içlerindeymiş gibi anımsıyordu.

Seokjin sustu. "Özür dilerim, Taehyung-ah," dedi bir süre sonra. "On yedinci doğum gününü burada, benimle bu halde kutlamak zorunda kaldığın için. Sana pasta bile yapamadım." Ağzını açıp çorbadan bir kaşık daha aldı; dudakları öne doğru bükülüp badem gözleri irileşirken Taehyung onun bu haline gülümseyerek baktı ama saniyesinde dudakları yine incelip gerildi, buna rağmen lila gözlerindeki sevgi kırıntıları hala parlıyordu.

"Her üç ayda bir pasta yapmak zor oluyordur zaten," dedi Taehyung yarılanan çorba kasesini kenardaki şifonyerine bırakıp, hyungunun üzerindeki yorganı daha da yukarı çekip onu yorgana sarmaladı.

Seokjin onun bu haline kıkırdadı. "Senin için yapınca sıkıntı olmuyor." Sıcak kahve gözleri hibritin yüzünün her zerrresinde dolanıyordu, burnunun ucundaki ben bile sevilmek için yaratılmıştı sanki. Son günlerde –Seokjin ateşlendiğinden beri- suratında hep sert bir ifade vardı; kendi düşünceleriyle dolu bir havuzda cebelleşiyormuş gibi gözleri hep boşluğa odaklıydı. Güzel dudakları ince bir yaya dönüşüp sözcükleri saklıyordu. Hibrit çok sessizdi.

"Özür dilerim," dedi yeniden Seokjin, küçüğünün lila gözlerini kendine çevirmek için başını eğip kafasını ona yanaştırırken. "Özür dilerim, Taehyung-ah."

"Hyung benden özür dilemeni gerektirecek bir şey yok," diye öfkeyle soludu Taehyung. Lila gözleri kahve gözlerle birleşince göz altlarındaki torbalar daha da belli oluyordu. "Sadece bu inadının bizi nereye kadar götüreceğini merak ediyorum. Namjoon hyung olmasaydı şu an havale geçirmiş olabilirdin, biliyorsun değil mi?"

Seokjin dudaklarını ısırıp başını eğdi ve küçüğünün azarları kulağına dolarken sessizce dinledi.

"Bu inadını anlamıyorum. Şehre gitmekten neden bu kadar korkuyorsun? Hastaneye gitmekten neden bu kadar korkuyorsun?" Taehyung duraksadı. "Ya Namjoon gelmeseydi? Ne yapacaktık o zaman?"

dandelion || taejinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin