17.Bölüm

1K 141 66
                                    

Ne kadar süre odamda, pencerenin yanında bacaklarımı kendime çekerek oturdum bilmiyorum. Ay ışığından başka aydınlığın içeri girmesine izin vermediğim odamda, avucumdaki küçük anahtarı buğulu gözlerimle izlemiş, tamamen sessizliğe gömülen karanlık sokakta sabırla motor sesini beklemiştim.

Annemin sesi kesileli fazla olmuyordu. Alt katta çeşitli telefon görüşmeleri yapmış, sinirleri tekrar bozulduğu an kapımın önüne gelip hakaretler yağdırmıştı. Elleri kapıyı kırmak ister gibi vursa da yerimden kıpırdaman durup sessizce gitmesini beklemiştim. Yorgun düşüp uyumuş olmalıydı çünkü bir daha kapımın önüne dayanmamıştı.

Kendimi boşlukta gibi hissediyordum. Tüm hislerim o boşlukta süzülüyordu ve tek bir tanesini dahi yakalayamıyordum. Elimi uzatıp kırıklarımı toplamaya bile gücüm yoktu, tek yaptığım hiçbir şey düşünmeden avucumdaki anahtarı izlemekti. Fakat geçen her saniyede o boşluğun daha da büyüdüğünü ve kara delik gibi ruhumu yutmaya başladığını hissediyordum. Tekrar acımaya başlayan turuncu saçlarım mıydı bu boşluğu besleyen, yoksa varlığına rağmen kimsesiz hissettiren annem miydi bilmiyordum ama, ruhumda oluşan kara delik varlığını güçlü bir şeyden alıyordu.

Sırtımı yıldızlara dönmüştüm. Yıldızlarım parlıyordu ama bu defa yıldızlarımı istemiyordum.

Sokakta motor sesini duyduğum an yerimden doğrulup camdan dışarı baktım. Siyah motor tekrar aynı yerde durmuştu, şeytanın gölgesinin parıltılarını tekrar mesafeye rağmen seçebiliyordum fakat her zamanki yerine endişeyle parlıyordular.

İstediğim yıldızlarım değildi, onun geceden başka hiçbir şeye sahip olmayan göğüydü.

Kurtulmak için saniyeleri saydığım odamdan, Xiao Zhan'ın gelmesiyle ayrılmam sadece altı saniye sürmüştü. Altı saniye içerisinde penceremi açmış, dikkatlice aşağı atlamış ve karşı kaldırımda duran bedenine doğru ruhumdaki kara deliği kapatmak için koşmuştum. Uzun bir süre akmaması için cebelleştiğim yaşlarım da, karşısına geçip kollarımı omuzlarına sardığım an ihanet etti bana. Kokusu burnumu sızlatıyor, belime sardığı kolları ruhumdaki boşluğu varlığıyla kapatıyordu.

Altı saniyede olmuştu her şey. Altı saniyede saatler süren yaram ona kendisini açmış, kanamış, altı saniyede yanık parmak uçlarındaki küller üzerini örtmüştü yaraların. Altı saniyede yok olmuştu boşluk, altı saniyede çürümüştü içimdeki kimsesizlik hissi. Altı saniyede saçlarımda kurduğu sokakta tüm renkleri damarıma katmış ve ona koşmuştum.

"Yibo.." diye fısıldadı. Ellerini belimden çekip yüzümü görmek istedi ama omuzlarındaki kollarımı daha da sıkılaştırarak buna izin vermedim.

"Birazcık böyle kalsak olur mu?" dedim titreyen sesimle. "Anlatacağım ama... önce sadece biraz böyle kalabilir miyiz lütfen?"

Kollarını sıkılaştırıp evimde biraz daha kalmama izin verdi sessizce. Başımı omzuna yaslayıp, güç almak için iç çektim yavaşça. Hırkasının omzu benim yüzümden ıslanmasına rağmen ikimizin de umurunda değildi.

"Sil gözyaşlarını Tilki," dedi sakince. Belimdeki ellerinden biri sırtımı okşamaya başlamıştı. "Seni götüreceğim ama, gözyaşlarını burada bırakman lazım."

"Tamam."

Kollarımı ondan ayırıp, dudaklarıma yerleştirdiğim belli belirsiz bir gülümsemeyle ona baktım. Beceriksizce burnumu çekerken gözlerimdeki ıslaklığın geçmesi için birkaç kere gözlerimi kırpıştırdım. Oldukça aptal görünüyor olmalıydım ki, dudaklarının bir köşesi şefkatle kıvrılmıştı. "Ağlamıyorum ki ben, gidelim buradan."

Yanık parmak uçları yanağımı bulunca dudaklarındaki gülümsemeyi genişletti. Islak yanaklarımı kurulayan sıcak teni, çok geçmeden kirpiklerimi buldu. Yumduğum gözlerimin üzerinden kirpiklerimi okşadığını hissedebiliyordum. Islak kirpiklerime bulaşan yaşlar küllerin döküldüğü parmaklarına bulaşıyordu. "Yıldız tozları," dedi yaşlarımı kastederek. "Her biri gece için paha biçilemez değerde, yıldızlarının tozlarını düşürme."

Dancing With Devil.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin