XXIX.

26.8K 1.5K 229
                                    

İstanbul sokakları tam anlamıyla kışın etkisine teslim olmuştu. Adımlarım bağımsız bir şekilde yokuş aşağı, Beşiktaş sahiline doğru hareket ederken fark etmiştim bunu. Bu yol üzerindeki evler nezdimde ikiye ayrılıyordu. Denizi görebilen güzel ve konforlu apartmanlar, mahalle arası sobalı derme çatma apartmanların önünü kapatıyordu. Buna rağmen soba kokusu havaya son derece hakimdi. Soba kokusu bana her daim kışı hatırlatırdı. Küçükken yaşadığım evin sobalı olması belki belleğimde böyle kalmasında etkiliydi. İç Anadolu'nun bozkırında, sonbahar akşamları bile soba yaktığımız günleri hatırlardım. Babamın kimi zaman eve geç geldiği zamanlar olurdu, ya da kendi kız kardeşlerine gidip orada kaldığı. O zamanlarda annemle evde bayram varmış gibi neşeli olurduk. Kendi çapımızda parti yapardık. Annem sobaya patates atar, en sevdiğim çörekleri sobada ısıtırdı.

Öyle zamanlarda annemin yüzünde gerçek mutluluğu görürdüm. Bu yüzden babamın eve gelmemesi için dua ederdim. Babam gelmediğinde annemle çok mutlu oluyorduk çünkü. O geldiği anda annemin yüzündeki gülümseme soluyor, geceden kalan mutluluk kalıntıları süpürülüyor, kapı dışarı ediliyordu. Yine de sobanın benim için güzel hatıraları vardı. Bu nedenle kış kokusunu ciğerlerime çekerek yürümeye devam ettim. Gözyaşlarım evden çıkmamdan kısa bir süre sonra yerini hiçliğe bırakmıştı. Ağlayışıma öfkelenmiştim kendi kendime. Ne diye ağlıyordum ki? Beklediğim bir şeydi bu.

Onat benim için birkaç beden büyüktü her zaman. Bu düşüncelere kapılmış olmam bile saçmaydı. Ayrı dünyaların insanıydık. Benim gibi birine karşı hislerinin olması mantık dışıydı. Her şeyden önce, o olgun ve nerde nasıl davranması gerektiğini bilen biriydi. Bense çocuksuydum. Çoğu zaman nerde nasıl davranmam gerektiğini bilemezdim. Bazen insanları ve kendimi utandıracak davranışlarım olurdu. Bunu bile isteye yapardım çünkü yaşamak benim için buydu. Küçüklüğümde o kadar çok bastırılmış, içimdeki çocuk büyümeye o kadar çok zorlanmıştı ki, büyümüş olmayı kabullenmek bile korkunç geliyordu bana. Yapmak istediğim her şeyi yapabilmeyi arzuluyordum ben. Yaşamak buydu. Kendini bastırmamak. Bu nedenle Onat'a olan duygularımı bastırmamıştım. İzin vermiştim hislerime. Pişman değildim asla bundan dolayı. Yalnızca olmayacağını bilmeliydim. Bunu bilmem gerekiyordu. Nasıl inanabilmiştim bana karşı bir şeyler hissettiğine? Bir öpücükle mi? Biraz fazla hayalperesttim doğrusu.

Beşiktaş sahilde kendime oturacak bir bank bulana kadar yağmur da git gide hızını arttırmıştı. Gökyüzü tamamen bulutlarla kaplıydı. Bu saatlerde dışarda olmaktan her zaman gerilmiştim. Bir kadın olarak gece gidecek bir yerimin olmamasına o kadar içerleniyordum ki. Yağmurdan olsa gerek, sahilde hemen hemen hiç kimse yoktu. Yağmur damlaları denize sonsuz bir süreklilikle vuruyordu. Rüzgardan dolayı dalgalar her zamankinden daha fazla yükseliyordu. Üşüyordum fakat ıslanmak ve üşümek beni diri tutuyordu. Zihnimin açılmasına yardımcı oluyordu.

Bundan sonra ne yapacağımı düşünüyordum. Onat'ın bu geceki davranışlarının ardından evde daha fazla kalmaya devam etmek saçmalık olurdu. Yarın itibari ile kendime yetecek bir ev bakmaya başlayabilirdim. Ülker Bey maaşımı yatırmıştı ve maaşım iki katına çıktığı için Onat'a kalan borcumu ödeyip kendime bir ev tutabilirdim. Böylesi daha uygun olurdu. Bu saatten sonra Onat'ı hiçbir şeyim ilgilendirmediğine göre gözünün önünden kaybolmak en doğrusuydu.

Ama neden bu kadar kalbim acıyordu hala? Çok kırılmıştım gerçekten. Kırgınlığım boğazıma kadar tıkanmış, öfkeyle bastırdığım gözyaşım ciğerlerime batmaya başlamıştı. Bana nasıl da o kadar ruhsuz konuşabildiğine inanamıyordum bir türlü. Bu nefret dolu öfkesini hak edecek ne yapmıştım? Beni dinlemeye tenezzül bile etmemesine kırılmıştım en çok. Neden bu kadar öfkelendiğini anlayamıyordum. İçimde bir şeyler sürekli olarak çelişiyordu. Bana hislerinin olduğuna dair düşüncelerim, öfkesinin kaynağını tetikliyor olabilirdi evet ama bana hisleri gerçekten olsaydı Onat'ın, beni o denli bir umursamazlık ile iki dakikada silip atamazdı. Öyle yapamazdı. Ben değer verdiğim birini bu şekilde kıramazdım. O halde bana karşı hisleri yoktu. Hisleri yoksa neden bu kadar öfkelenmişti? Anlayamıyordum. Sebebi her ne olursa olsun, canımı çok yakmıştı.

Mavinin Maviyle Buluştuğu ÇizgiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin