4|

618 86 55
                                    


4| Yeni çalışan.

••••••••••••••~♪

"Hala niye bendesin bilmiyorum ama bu durumdan memnunum"

Saate ithafen söylediğim sözler ile beraber yüksek sesle bir kahkaha attım.

"Memnun muyum?"
"Hayır."
"Tabiki değilim"

Kendi kendime konuşmamın sonucunda durdum. Ve ne saçmaladığımı anlamaya çalıştım bir süre. Yine sırıtıyordum.
Gülümsemekten nefret eden zihnime karşın suratım pek dinlemezdi. Bu yüzden kendimi sıklıkla pis pis gülerken bulurdum. Şu an olduğu gibi.

"Yibo ah.. yibo."
"Olgunlaş artık."

Kendime söylenirken, cıklayarak başımı sağa sola sallıyordum. Üstelik daha yeniki siyah herifin şokunu üstümden atamamıştım bile.

Aklımdan çıkmayan sinir bozucu görüntüsünü beynimden silmeye çalışırken, aniden işe geç kaldığımı hatırladım.

"Siktir."

Saat;12.40

Hava kapalı olduğu için günün öğlene yaklaştığını fark etmemiştim bile. Geç başlayan işe geç kalan tek kişi de ben olabilirdim diye kendime söylenerek koşmaya başladım.

İyi ki çalıştığım ofis çok uzakta değil diye geçirdim içimden. Yola sağıma soluma bakmadan atladığım için çokça küfür yiyorda olsam takmadan sadece koşmaya devam ettim.

Ofise vardığımda, merdivenleri üçer beşer tırmanarak, çalıştığım departmana girdim. Öyle ki nasıl bir hırsla girdiysem, çalışan arkadaşlarımın hepsi aynı anda bana bakmıştı. Solumda masadaki tanıdığa,

"Şef nerede?" diye soru yönelttim.

Boğazını temizlerken arkamı işaret etti.
Aralanmış gözlerimi arkama çevirdiğimde:

"Bu gün erkenciniz." dedi ofisin şefi, benimle sinirli ama bir o kadar da dalgacı tavır sergileyerek.

"Ahh, ben..."

"Sen?"

"Benim acil işim çıktı bu gün, çok özür dilerim. Bir daha olmayacak." dedim, iki elimin içini birbirine birleştirip, vücudumun üst kısmını yere eğerken.

"Şu acil iş müzede mi çıktı?"

"Ha?"

Müzede olduğumu nerden biliyordu? Takip etmiş olamaz heralde. Orada ofisten birileri de yoktu üstelik.

Pes ederek,
"Özür dilerim, başka bir şey anlatamam. Ceza vermek isterseniz de anlarım şef." dedim.

"Tamam, geç yerine" dedi.

Bu kadar çabuk mu affedecekti. İyi gününe denk geldiğim için şükrediyordum.

"Teşekkür ederim." Diyerek masama doğru adımladım.
Sandalyeyi çekerken, masanın yan, alt taraftaki rafı açıp içinden evrakları çıkardım.
Onları masaya yerleştirirken, bende rahatlamış vücudumla beraber oturdum.

"Hep böyle geç mi kalırsın sen"

Gözlerimi fal taşı gibi açarken tanıdık sesin geldiği yöne döndüm.
Ve tahmin ettiğim görüntü.
Karşımda elini bana doğru sallarken, dişlerini göstermeden gülümseyen o adam,
Zhandan başkası değildi.

İç çekerken diğer yandan parmaklarımı aralarından geçirdiğim saç tellerimi karıştırdım.

"Ne işin var burada?" dedim.

"Daha resmi olman gerekmez miydi bay wang"
"Sonuçta artık senin iş arkadaşınım."

"Sendin demek." İstemsizce tınım yüksek tondan çıkmıştı.

İnsanlar bize dönünce, Zhan bana bakarak işaret parmağımı dudaklarının önüne getirdi. Sus dercesine.

Sağa sola bakıp tekrar ona döndüğümde yineledim,
"Beni müzede gördüğünü şefe sen söyledin." dedim.

Bir yandan ise ben gelememişken onun ne çabuk ofise gelebileceğini düşündüm.
Sırtını sandalyeye yaslarken de cevap vermesini bekledim. Fakat tek kelime etmeden öylece oturmaya devam etti.

Yaptığı hareketi görünce gözlerimi devirerek işimin başına dönmek istedim, lakin ona sormak istediğim şeyi içimde daha fazla tutamazdım. Onu gördüğüm anda aklıma gelen o sözü yerine getirmem gerekiyordu.

"Öhm"

Sandalyemi, onun masasına yaklaştırırken,
"Bu konuyu kapatıyorum."
"Çünkü şu an sormak istediğim başka bir soru var." dedim.

Sandalyeyi onunkinin dibine getirdim, bu sayede kolum onun koluna değmişti. Önce birbirlerine yapışmış kollarımıza sonra da bana bakarak cevapladı,

"Sorabilirsin bay wang."

"Önce bay wang demekten vazgeç."

Sırıtıp,
"İyi."
"Sorabilirsin." dedi.

Düzgün bir cevap aldığım için mutluydum. Daha fazla uzatmadan soruya girdim,
"Bana keman çalmayı öğretebilir misin?"

Şaşırdı..
Tam da istediğim gibi. Onun keman çaldığını nerden bildiğimi düşünüyor, şimdi ise büyük ihtimal soracak.

"Keman çaldığımı ne biliyorsun?"

Bingo. Beklendik cevap.

"Hım."
"Müzede şu siyah keman hakkında dediklerini ne çabuk unuttun."

"Pek bir şey söylemedim aslında."

Hızlı hızlı cevapları yapıştırsa da önde olan hala bendim.

"Söylemedin doğru."
"Fakat bana söylememiş olman kemanlar hakkında bilgin olduğu gerçeğini değiştirmez."
"Bay Xiao."

Muhtemelen yeniyordum.
Gerideki saçlarını sağ eli ile okşarken, yine suratını benimkine yaklaştırdı. Sol eli ile daha önce yaptığı hareketi tekrar etti.

Ensemi kavradı. Parmaklarını tuttuğu kısıma sürterken,
"Belkide sadece oradaki siyah keman hakkındakileri biliyorum?"
"Nereden çıkardın sen benim keman çalmayı bildiğimi?" dedi.

Yenildim.
Sanırım bu adam keman çalmayı bilmiyordu.

Yenilgiyi kabul edip, tamamen sandalyeye dayamış olan baldırlarına sertçe dokundum ve hızla kendimi geriye ittim. Bu sayede ellerinin arasından kurtuldum. Kendi masama geri döndüm. Bu sefer cevap vermeyen kişi bendim. Suratımı küçük bir köpek yavrusu gibi asmıştım ki o sırada zhanın beni seyrettiğini hissettim. Beni alt ettiği için şu an seviniyordur diye düşündüm.

"Yarın akşam 17.30 da.." olabildiğince kısık sesle söylemişti, bu yüzden tam olarak duyamadığımı hissettim ki sesini yükselterek devam etti,
"Şirketin önünde bekle."

"Bana yardımı dokunmayacak biri için niye bekleyeyim?" dedim.

Vereceği cevabı merakla beklerken, tam olarak istediğim cümleler döküldü dudaklarının altından,
"Keman çalmayı öğrenmek istemiyor muydun?"

...

Violinist | YizhanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin