3. Bölüm: "Hücre"

76.4K 3.9K 1.1K
                                    

En etkili silah bakışlardır.

🕯️

"Anne ben çıkıyorum!" Postalımın fermuarını çekerken dış kapıdan anneme haber vermek için bağırmıştım. Biraz sonra annem elinde ki kapla telaşla mutfaktan çıktı ve yanıma gelerek elime tutuşturdu kabı. Gülümsedim. "Anne gerek yok..." aslında vardı. Çünkü Karagözde yapılan yemekler bir canlının yemek isteyeceği türden yemekler değildi.

"Ne demek gerek yok. Hapisane yemekleri tatsız tutsuzdur yiyemezsin sen, bilirim seni." Sorun tatsız tuzsuz olması değil, içine iğrenç şeyler koyulmasıydı.

Gülümsedim ve elimi çantama atarak içinden cüzdanımı çıkardım. İçinde bir tek ellilik vardı onuda çıkarıp anneme uzattım. Bir cüzdanıma birde elimde ki paraya baktı. "Kızım-"

İtiraz ediceğini bildiğim için yanında duran elini kavradım ve avucuna bıraktım parayı. "Anne yapma lütfen. Dolap bomboş, hem Burçin dün ödevi için bir şeyler alması gerektiğini söylüyordu."

Annem sessiz kaldı ve güzel yüzünü hüzün kapladı. İstemeye istemeye parayı hırkasının cebine koydu. Eğer o müdür olacak herif maaşlarımı yatırsaydı veya işten çıkmamam için beni ailemle tehdit etmeseydi bu durumda olmazdık. Ama elim kolum bağlı bir şekildeydim. Ve malesef ki yapacak hiçbir şeyim yoktu.

Evden kucağımda annemin poğaça yapıp içine koyduğu kapla çıkarken, beni hapishaneye götüren servis kapıda bekliyordu. Benide gardiyanlarla beraber alıp beraber bırakıyorlardı eve. Bu bir bakıma uzun yola vereceğim parayı engellediği için güzeldi, lakin beni o istemediğim, mecburen çalıştığım yere götürdüğü için kötüydü.

Servise bindiğimde bir an gözler bana çevrildi ama kimseyi umursamadan en arkaya Ali'nin yanına doğru ilerledim. Ali aralarında tek sevdiğim ve yaşıma yakın olan gardiyandı. Yanına oturduğumda pencereden dışarıyı izleyen bakışları beni buldu. "Günaydın," dedi gülümseyerek.

"Günaydın.."dedim onun tersine somurtarak. Ali beni her sabah somurtkan bir şekilde görmeye alışıktı, bu yüzden bu halime gülüp geçti. Diğer çalışanlar birbirleriyle muhabbete dalmışken araba hareket etti ve yeryüzünde ki cehennem diye tabir edilen yere yani Karagöz'e doğru ilerlemeye başladı. Sesli bir nefesi dudaklarımın arasından vererek, servisin içinde dolandırdığım bakışlarımı tekrar Ali'ye çevirdim. Güneşin vurduğu kumral saçları parlıyordu.

Kaşlarıyla kucağımda tuttuğum kabı işaret etti. "O nedir?"

Bakışlarımı gözlerinden çekerek kaba baktım. "Poğaça annem yaptı..." Kabın kapadığını aralayarak ona uzattım. "...Yer misin?"

"Yemez miyim?" Diyerek bir poğaça aldı ve neredeyse yarısını ağzına sokarak büyük bir ısırık aldı. Poğaçayı ağzında çiğnerken gözlerini kapatmıştı. Yüzünde dünyanın en güzel yemeğini yiyormuşcasına bir ifade belirdi. Kendisi yemeğe düşkün olduğu kadar hiçbir şeye düşkün değildi. Tam bir oburdu. Ama buna rağmen muhteşem bir fiziği vardı. Bu nasıl oluyordu bir türlü anlamıyordum. Zira ben onun yediklerini yesem şimdiye aldığım kilolardan yürüyemezdim.

MAHKUMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin