DAYAK

2.3K 991 79
                                    


Mert çaresizce bekleyişinin boşa olduğunu fark edip yurdun önünden ayrılmak zorunda kaldı. Artık beklemenin bir anlamı olmadığı kesindi. Belli ki kız gelmeyecekti. Yine de Mert'in yüreği iyi ihtimaller üzerinde düşünmeye devam etti. Şimdi iddiası da kızın aslında yurttan hiç çıkmadığıydı. Mert'i buna ikna etmeye çalışıyordu. Yurtta kızın ihtiyacı olan her şeyin olduğunu bu yüzden dışarı çıkması için bir sebep olmadığını iddia ediyordu.

Hatta bu iddiasını kızın bu yabancı memlekette daha yeni olduğu ve buraları tanımadığı için korkuyor olabileceği fikriyle de güçlendiriyordu. Mert tam olarak bu fikri kabullenmese de şimdilik iyi olan tek düşüncenin bu olduğunu da biliyordu. Bu yüzden doğruluk payının az olduğunu bilerek buna inanmayı seçti. Ertesi sabah tekrar buraya gelecek ve kızı bekleyecekti.

Ertesi sabah erken saatlerde Mert yurdun önündeki yerini aldı. Daha kahvaltı bile yapmadan hemen çıkıp gelmişti. Kızı mutlaka görmek istiyordu. Onunla muhakkak konuşmalıydı. Artık bu iş canını yakmaya başlamıştı. Bir kibriti yaktığınızda ona elinizi tutarsanız başta sizi ısıtır. Bu size iyi gelir. Bundan mutlu olursunuz. Ancak bir süre sonra sıcaklığa fazlaca maruz kalırsanız bu defa canınızı yakmaya başları. İşte aşkta aynen böyledir. Daha doğrusu platonik aşk böyledir.

İnsan ilk âşık olduğunda ruhunda kelebekler uçar, çiçekler açar. Hiç olmadığı kadar mutlu hisseder kendini. Hayat ona tozpembe görünür. İnsan zanneder ki bundan sonra hep böyle mutlulukla bezenmiş günleri olacaktır. Ama öyle olmaz. Sevdiğine aşkını itiraf edemezse âşık, o duygular onun yüreğine bir yük olur. Bazen boğazında düğümlenir, konuşmasına engel olur. Bazen de iştahını keser yemesine engel olur. Yani başta ona iyi gelen duygular eğer âşık olunana söylenemezse bu defa hayatı ona zehir etmeye başlar. Tıpkı ayağa takılmış prangalar gibi her gittiği yere onunla gelir.

İnsan daha önce ne yaptığını unutur. Hep onu görmek onunla olmak ona sarılmak ister. Ondan başkası memnun etmez onu. Tek bir merhemi vardır bu yaranın. O da sevilenin aşka karşılık vermesidir. Başka bir çıkışı yoktur bunun. Bu yüzden tez elden ne hissediyorsa söylemelidir insan. Yoksa her geçen gün daha şiddetle yanan bir yangın olur o duygular. Sonra da her platonik aşığın hazin sonu gibi yakar kül eder adamı.

Mert yurda nasıl geldiğini, akşam yemeğini ne ara yediğini anlamadı bile. Ancak zamanın hızla geçmesi onu mutlu etmişti. İçten içe bir umutsuzluğa kapılmaya başlamıştı. Beyni sürekli kötü ihtimaller bulup onu korkutuyordu. Ona kızın kendisini fark ettiğini bu yüzden kendisinden kaçmaya başladığını söylemişti bu kez. Mert bunun doğru olma ihtimaline bile inanmak istemiyordu. Çünkü kızın kendisinden kaçması demek bütün hayallerinin suya düşmesi demekti. Oysa Mert o kıza bir kez olsun sarılabilmek için bütün her şeyini vermeye razıydı.

Platonik âşıklar zaman geçtikçe kendi elleriyle aşklarını arttırırlar. Her an sevdiğini düşünmek onları büyülemeye başlar. Öyle bir hale gelirler ki tek bildikleri şey sevdiği insan olur. Hayattaki diğer ideallerini ve hedeflerinin hepsini unutur. Artık tek bir amacı vardır. O da sevdiği insanı bir şekilde duygularından haberdar etmektir. Bunun için her türlü yola başvururlar. Her türlü fedakârlığı yapmaya hazır olurlar.

İşte Mert de tam da bu hale gelmişti. Kızı görüp de duygularını bir türlü ona açamıyordu. Duygularını açamadıkça da günden güne artıyordu hisleri. Bu yüzden hayatındaki bütün her şeyi unutmuş, tek derdi kıza duygularını söylemekti. Çünkü artık yüreğinde gizli tutamıyordu o hisleri. Hisleri ses tellerine kadar gelmişlerdi. Orada durmuş ona kendilerini dile getirmesi için baskı yapıyorlardı. Mert artık kızı bulduğunda ne var ne yoksa söylemeye karar vermişti. Bu yüzden sabah erkenden kalkıp yine yurdun önüne geldi.

ÖZGÜR-TAMAMLANDIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin