yirmi sekiz

2.4K 227 331
                                    

yn: medyaya koyduğum şarkıyı ^ kısmında dinleyebilirsiniz~



yirmi sekiz: blue side


"Hyung, Taehyung neden yavru köpek gibi seni takip ediyor?"

Jimin, suratı kireç gibi olan hyunguna endişeyle sordu. Hyungunun gözlerine kırmızı damarlar karışmış, badem gözlerinin altında mor torbalar oluşmuştu. Dudakları dümdüz bir çizgiydi sanki yıllardır gülmüyormuş gibi; oysa Seokjin en çok güldüğünde güzeldi.

Seokjin cevap vermek yerine başını iki yana sallayıp derin bir nefes verdi. Jimin'in yanından geçmeye çalıştı ama küçük oğlan hyungunun yanaklarını kavrayıp yüzünü kendine yaklaştırdı. "Hyung, her şey yolunda mı?" dedi masum ses tonuyla, bir şeylerin yolunda olmadığının kesinlikle bilincinde.

"Sana rahatsızlık verdiyse üzgünüm," demekle yetindi hyungu, yüzünü ellerinden kurtarırken. "İşe dönmemiz lazım."

"Taehyung bana rahatsızlık vermiyor, sadece yavru köpek gibi tüm gün peşinde dolaşıp tek kelime bile etmediği için merak ettim. Kavga mı ettiniz?"

Seokjin bıkkınlıkla soludu. "Önemli bir şey değildi."

"Hyung, eğer günün ortasında onu dükkandan kovarak eve yolladıysan önemlidir." Jimin, iki saattir içinde tuttuğu düşünceleri dudaklarından dökmemek için dilini ısırdı. Dükkana sinmiş olan o kasvet Taehyung'un yokluğuyla daha da belirgindi –hyungu iki saat önce etrafta kimin olduğunu umursamadan Taehyung'u dükkandan kovmuştu.

Taehyung'un lila gözlerinin nasıl da söndüğü Jimin'i rahatsız etmişti. Olayı bilmiyordu ama bu sefer belki onun tarafında olmalıydı.

"Ayrıca her şeyi kapalı kapılar ardında yaşadığınız düşünülürse herkesin içinde ona bağırman biraz... Yanlıştı."

"Jimin, senden tavsiye alacak değilim." Seokjin'in sesi sertti, Jimin'in yanından geçip depodan çıkarken sözcükleri ifadesizdi. "Özellikle de benim yetiştirdiğim, benim olan bir hibrit söz konusuysa."

Jimin dudaklarını dişledi, çatılı kaşlarının arasından omuz silkmekle yetindi. "Sen nasıl diyorsan, patron."

"Randevunuz nasıldı?" Seokjin günlerdir –yaklaşık olarak üç gündür- bir kere bile huzurlu uyuyamamanın etkisiyle gözlerini ovuşturdu, vücudu her an yere yığılacakmış gibi duruyordu. "Jungkookla olan?"

Jimin'in aklının dağılması birkaç saniye sürdü, dudaklarında alaycı bir sırıtış yeşerirken gözleri parlamıştı. "Hm, ona daha çıkmadık. Randevu bu akşamaymış, akşam gideceğiz. Onunla alay etmek için sabırsızlanıyorum."

Seokjin kaşlarını kaldırdı. "Alay etmek?"

"Hı hım," diye şakıdı küçük. "Şimdi bu randevu senin içindi ya? Birkaç özel şey yaptırmış işte. Onların hepsini sana değil de bana yapacak. E ben de tabii ki de onu aşağılayacağım, o zevksiz randevudan ne anlar? Alay etmek için sabırsızlanıyorum."

"Siz... Bir değişiksiniz. Her neyse, bu akşam iyi eğlenin yeter. Yarın işe gelmene gerek yok, ben tek başıma hallederim. Biraz yalnız kalmak istiyorum burada."

Seokjin üç gündür dükkandan çıkınca direkt eve gittiğini, evde hibritle bir kere bile göz teması kurmadan kendisini odasına attığını söylemedi. Normalde akşam yemeklerini hep birlikte yerlerdi; hibritle mutfakta geçirdiği saatleri seviyordu. Yemek yaparken müzik dinleyip dans etmeyi, Taehyung'un suratında gülücüklerle onu izlemesini, ona sırnaşıp onu da kendiyle dans etmeye zorlamayı... Ama üç gündür kendine bile yemek hazırlamamıştı. Taehyung'un mutfaktan gelen adımlarını duyuyor, hibritin ramen gibi basit şeylerle karnını doyurduğunu fark ediyordu ama asla mutfağa, onun yanına inmiyordu. Üç gündür yediği yemek sayısı bir elin parmağını geçmezdi.

dandelion || taejinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin